28 Temmuz 2010

Bir Devrin Sonu



Dile kolay altyapıda 2, A takımda 16 toplamda 18 sene. Efsane olabilmek için yeterli bir zaman. 550 maçta 228 gol. İspanya milli takımında 102 maçta 44 gol. Milli takımda gelmiş geçmiş en çok gol atan futbolcu ünvanı. Guti'den sonra o da temizlik operasyonunun kurbanı oldu ve Real Madrid'den ayrıldı. Her ne olursa olsun bu tarzdaki futbolcuların kariyerini adadığı renkler altında futbolu bırakması taraftarıyım. Fakat ne yazık ki her kulüp her isme bu kadar vefalı yaklaşılmıyor. Belki de Real Madrid'in bazı kesimler tarafından tepki toplamasının en büyük sebeplerinden biri de bu vefasızlığı. Raul bu kariyere Barcelona veya Milan forması altında erişmiş olsaydı futbolu o formayla noktalayacağından adım gibi emin olurdum. Fakat gelinen nokta ortada Raul Schalke 04 ile 2 senelik sözleşme imzaladı. Bu sezon Bundesliga'da top koşturacak, TRT ekranlarında bol bol görebileceğiz kendisini. Her ne kadar bundan bir 10 sene sonra Real Madridli Raul olarak hatırlanacak olsa da bir devrin sonunu getirdiler resmen.

Kesin Gürültüyü!


"Barcelona Kulübü artık gürültü yaratmayı kesmeli. Çünkü Fabregas'ı satmayacağız. Kulüp olarak, onun gibi bir oyuncuya sahip olduğumuz için çok mutluyuz. O bizim en önemli oyuncularımızdan biri ve takımın kaptanı..."

Arsene Wenger

20 Temmuz 2010

Medical Park Antalyaspor


Amatör şubelerle başlayan takım adına sponsor alma furyası sonunda Süper Lig'e de sıçradı. Amatör şubelere kaynak yaratmak amaçlı başvurulan takım ismine sponsor alma yöntemini Süper Lig'den Antalyaspor uygulayarak takımın adının Medical Park Antalyaspor olacağını açıkladı. Yapılan sponsorluk anlaşması gereği 4 yıl boyunca takımın adı bu şekilde anılacak. Ne dersek diyelim en çok o tribüne emek verenler üzülmüştür bu işe. Sonuçta o şehrin insanı için farklı bir anlam ifade eder şehrin takımı. Bu lig Kombassan Konyaspor, Siirt Jetpa Spor'da gördü ama açıkçası Süper Lig sıralamasına bakınca bu tarz sponsor ismine sahip takımları görmek içimi karartıyor. Tüm takımların mazilerini oynamadan ayakta duracak kadar mali güce sahip olacakları bir lig çokta uzakta olmamalı, en azından son naklen yayın ihalesi senelik 321 milyon dolar bedelle satılan bir lig için.

St. Pauli 2010-2011

13 Temmuz 2010

Dünya Kupası'nın Ardından



Başlangıçta kafalarda soru işaretlerinin bolca olduğu bir organizasyondu. Ev sahipliğini Güney Afrika gibi alışılmadık bir yerin yapacak olması ve daha önce bu tarz büyüklükte organizasyon tecrübelerinin olmaması soru işaretlerinin başlıca kaynağını oluşturuyordu. Hummalı bir çalışma ile stadlar ve şehirler turnuvaya hazır hale getirildi. İlk düdükten son düdüğe kadar ufak tefek aksaklıklar yaşansa da Güney Afrika bu işin altından iyi kalktı ve kendini dünyaya tanıtma fırsatını iyi değerlendirdi. Dünya Kupası öncesi ve sonrası vuvuzela denilince insanlardan alınacak tepkinin karşılaştırılması bu değerlendirme için sanırım yeterli olur. Bugün futbolla ilgili, ilgisiz çoğu kişi vuvuzela denilince üstüne konuşabilecek derecede haberdar konudan. Tribünün verdiği anlık tepkileri takip etmekten keyif alan bizler için çok iç açıcı olmasa da 1 ay mecburen katlandık bu vızıltıya. Grup maçlarının keyifsiz geçmesi sebebiyle futbol adına konuşulacak pek bir şeyin bulunamaması da etkili oldu bu büyük düdüğün bu kadar dillere düşmesine. Bundan sonra tribün sesinin hakim olduğu, vuvuzelasız ilk maçta neler hissedeceğim çok merak ediyorum. Cin fikirli tüccarların tuzağına düşüp Türkiye'de vuvuzela ile maçlara gitmeye niyetlenenlere de seslenmek istiyorum, yok yere hırpalatmayın kendinizi. Daha fazla dağıtmadan konuyu dönelim Dünya Kupası'na. Kendi tamamen kendi kafama göre belirlediğim kategorilerde ufak bir değerlendirme yapacağım. Buyrun başlıyoruz...





En iyi takım : İspanya

Oynadıkları bilinçli sistemli futbolun meyvesini aldılar. La Liga'da David Villa, Xavi, Iniesta, Pedro resitalinin devamını heyecanla bekliyorum.İspanya ayrıca turnuvada ilk maçını kaybedip kupayı kazanan ilk takım ünvanına da sahip oldu. Bütün maçlarını 1-0 kazansalarda takım olmanın önemini birer birer turnuvaya veda eden yıldız oyunculara sahip takımlara canlı canlı gösterdiler.




En büyük hayal kırıklığı : Fransa ve İtalya

Domenech ile Fransa'nın başına gelecekleri az çok tahmin ediyorduk ama İtalya sürpriz çıktı aradan. Son Dünya Kupası'nın iki finalistinin ilk turdan vedası kuşkusuz turnuvanın en büyük hayal kırıklığı oldu.




En dikkat çeken takım : Gana

Muhteşem kondüsyonları bitmek bilmeyen mücadele arzularıyla turnuvanın en dikkat çeken takımı oldular. Genç bir takım olmaları sebebiyle biraz tecrübesizliklerine, biraz da şanssızlıklarına rağmen iyi mücadele ettiler. 2014 Dünya Kupası'nda daha büyük sürprizler yapacaklarına inanıyorum,



En iyi oyuncu : David Villa

Barcelona Dünya Kupası'ndan önce bu transferi bitirmekle çok akıllı bir iş yaptı. Şimdi hiç oynatmadan satmaya kalksa aldığı fiyatın en az iki katı eder. Forvet özelliklerinin yanında orta sahaya desteğiyle kanatları kullanmasıyla çok yönlülüğünü gösterdi.




En dikkat çeken oyuncu : Mesut Özil

Almanya'nın bütün maçlarında sahadaydı. Turnuva performansı 3 asist 1 gol. Almanya'nın sistemine şimdiden çok iyi adapte olmuş gözüküyor. O formayı kolay kolay kaptırmaz.




Turnuvanin unutulmazı : Ahtapot Paul Başkan ve Vuvuzela

Ahtapot Paul Dünya Kupası'nda yaptığı tahminlerde 8'de 8 yaparak unutulmazlar arasında yer buldu kendine. Ve tabiki sesi hala kulaklarımızı tırmalayan Vuvuzela'yı unutmak olmaz.




En güzel forma : Gana

Tamam burda objektifliği bir kenara koyalım duygularıma hakim olamıyorum. Gana'nın sarı kırmızı forması muhteşem ötesi.





En güzel gol : Hollandalı van Bronckhorst'un Uruguay maçında attığı gol ve ardından Uruguay-Almanya maçında Diego Forlan'ın gelişine attığı harika vole turnuvanın unutulmazları arasına giren goller.


İyisiyle kötüsüyle futbol dolu 1 ay geride kaldı. Önümüzdeki Dünya Kupası 2014'te Brezilya'da. Şu kupanın üzerine ne gelirse muhteşem hissettirecektir kendini. Fakat Brezilya'nın Dünya Kupası işte böyle olur dedirteceğine inanıyorum. Futbolla yatıp kalkan bir ülkeden bunu beklemez fazla lüks olmasa gerek.

Finalde Aşk Başkadır!



Iker Casillas & Sara Carbonero

Viva Espana!





12 Temmuz 2010

DK Final | Hollanda : 0 İspanya : 1



Dünya Kupası finali beklentilerini karşılamayan bir mücadele olsa da bu turnuva için fazlasını beklemek hayalden öteye geçmezdi. Turnuva boyunca İspanya'nın oynadığı maçlar doğrultusunda beklenildiği gibi final az gollü bir şekilde sonuçlandı. Kupayı şu takım haketti demek zor. İki takımda maç boyunca bu da kaçmaz denecek cinsten pozisyonlar yakalasa da 90 dakika başladığı gibi bitti. Telafisi olmayan bir mücadele olması sebebiyle iki takımın temkinli oyunu topun orta yuvarlak civarında sıkça vakit geçirmesiyle son buldu. İspanya'nın güçlü orta sahasının direncini kırma çabası Hollanda'ya bol sarı kart olarak döndü. İlk yarı da de Jong'un yaptığı hareketle 10 kişi kalma tehlikesi atlatan Hollanda'nın 90 dakikayı kırmızı kart görmeden bitirmesi bile büyük bir başarıydı.


6 sarı kart ile uzatmalara giren Hollanda'nın düşen kondüsyonunun da etkisiyle 10 kişi kalması kaçınılmaz oldu. Tam maçın penaltılara gideceği fikrini kabullenmişken sahneye çıkan Iniesta finale noktayı koydu. Herkes bu kadar sarı kart görmüşken ben Jorgue uğruna görmüşüm çok mu diyerek gol sevinci esnasında formasını çıkardı ve formasının altına vefat eden eski Espanyol kaptanı Jarque için yazdığı "Dani Jarque her zaman bizimle" mesajını tüm dünyayla paylaştı.


Uzatmalar dahil kalan 5 dakika Hollanda'nın ortalığı toparlamasına yetmeyince İspanya duble yaparak 2008 Avrupa Şampiyonluğunun ardından 2010 Dünya Kupası'nı da kazandı. Hollanda Dünya Kupası'nda üçüncü kez çıktıgı final maçında üçüncü kez kaybederken, İspanya tarihinde ilk defa Dünya Şampiyonu oldu.

09 Temmuz 2010

İspanya'da Bir Örümcek







Ahtapot Paul'un Son Tahminleri



Paul Başkan son tahminlerini de yaptı buna göre Dünya Kupası İspanya'nın olacak. Üçüncülük maçını ise Almanya kazanacak.


Bakalım Paul Başkan ününe ün mü katıp Dünya yıldızı mı olacak, yoksa piyasalardan kaybolup yerel bir gazetenin iddia ekine köşe yazarı mı olacak.

08 Temmuz 2010

Lorik Cana Galatasaray'da


Galatasaray Mehmet Topal'ın gidişinin ardından doldurulması öncelikli hale gelen mevkiye, geçen sene en çok sıkıntı çekilen takım ruhu konusunun hakkını verecek potansiyelde bir oyuncu transferi gerçekleştirdi. Haldun Üstünel'in geri plana çekilmesiyle transfer konusunda sessiz gibi gözüken Galatasaray bu transfer hamlesiyle piyasayı hareketlendirdi.

Yerli piyasasında erkenden bitirilmesi gereken isimleri renklerine bağlayarak kadro derinliği açısından güzel hamlelerde bulunan Galatasaray yönetimi, bu sezonki ilk yabancı transferini gerçekleştirdi. İngiltere'nin Sunderland takımında forma giyen orta saha oyuncusu Lorik Cana ile yıllık 2 milyon euro sabit transfer ücreti ve 7 bin 500 euro maç başı ücreti olmak üzere 4 yıllık sözleşme imzalandı. Bonservisi için ödenen ücret ise 4 milyon 500 bin euro.

Lorik Cana gerçekten çok hırslı ve savaşçı bir futbolcu. İnternet üzerinden birkaç videosuna ulaşabilirseniz ne demek istediğimi anlayacaksınız. Oynadığı sert oyun ikili mücadeleye girerken rakip oyuncunun birkaç kez düşünmesine sebebiyet verecek cinsten. Buna rağmen 6 sezonluk kart istatistiklerine bakıldığında gördüğü kırmızı kart sayısı 3. Fakat bugüne kadar gördüğü sarı kartlar ve Türk hakemlerde göz önüne alındığında sezon içerisinde ceza sebebiyle en az 2-3 maçı kaçıracakmış gibi gözüküyor.

2009-2010 sezonunda 31 maçta 11 sarı kart/1 kırmızı kart
2008-2009 sezonunda 36 maçta 8 sarı kart/1 kırmızı kart
2007-2008 sezonunda 43 maçta 14 sarı kart
2006-2007 sezonunda 33 maçta 8 sarı kart
2005-2006 sezonunda 38 maçta 19 sarı kart
2004-2005 sezonunda 37 maçta 10 sarı kart/1 kırmızı kart


Türkiye'ye geliş sebebi ise ülkemize gelen çoğu futbolcudan farklı ve alışılmadık; Avrupa Kupaları'nda mücadele edebilmek ve ailesine daha yakın olmak. Devamlı sorunlu istikrarsız oyuncuların durağı olan ligimiz için en azından başarıya aç bir oyuncu transferi, yapılan hamlenin benim adıma doğruluğunu ispatlar. Zamanında isim yapmış fakat kariyerinde düşüş yaşayan isimleri getirerek sönmüş balonları şişirmeye çabalamaktansa böyle transferlerin daha verimli olacağına inanıyorum. Suat Kaya'dan beri o pozisyonda onun oyun stiline yakın orta sahanın yükünü çekecek kaba tabiriyle hamal pozisyonunda gözüken oyuncuyu şimdilik bulmuş gibi gözüküyor. Bu saatten sonra artık biz susarız Lorik Cana çıkar yeşil çimlerin üzerinde kendi üslubuyla konuşur.

Lorik Cana
Doğum tarihi: 27 Temmuz 1983
Doğum yeri: Priştine, Kosova
Boyu: 186 cm
Mevkii: Orta Saha (Defansif)

Altyapı kariyeri: Lausanne Sports - PSG

Profesyonel kariyeri:
2002-2005 PSG: 9 maç 2 gol
2005-2009 Olimpik Marsilya: 122 maç 17 gol
2009 Sunderland: 35 maç

Milli takım kariyeri:
2003- Arnavutluk 36 maç 1 gol


Ve tabiki de FM sevenleri unutmamak adına her transferde ilk başvurulan kaynak olarak Lorik Cana'nın FM profili :


Paris Saint Germain 2010-2011

07 Temmuz 2010

DK Yarı Final | Almanya : 0 İspanya : 1


Paul söylemişti demek istemezdim ama ahtapot yine bildi. İspanya finalde Hollanda'nın rakibi oldu. İspanya o kadar güzel ve kendinden emin top çevirdiki bu gece sahada, seyretmelere doyamadım. Bu oyunun bir hilesi olacak olsa bu hile muhtemelen Xavi, İniesta, Pedro ve David Villa'nın bir arada oynaması olurdu. Almanya; İngiltere ve Arjantin maçlarına nazaran istediği oyunu ortaya koyamadı. Genel olarak orta saha mücadelesi olarak geçse de oyun, zaman zaman İspanya'nın mükemmel paslarla ceza sahasına girişleri, Almanya'nın kontra atakları ara ara da olsa oyunu hareketlendiren detaylardı. 4 er 4 er esip giden Alman fırtınası İspanya karşısında kayboldu gitti.




Tutunamayanların gecesiydi aslında bu gece. Bir tarafta Fenerbahçe'yi şampiyon yapamadı diye gönderilen Joachim Löw diğer tarafta Beşiktaş'ta 1 sezon bile kalmayı başaramayan Vicente Del Bosque. Dünya'nın uluslararası düzeyde en büyük turnuvasının yarı finalinde karşı karşıya geldiler Türkiye'de tutunamayan iki teknik adam. Gülen taraf Vicente Del Bosque önderliğindeki İspanya oldu. Joachim Löw'ün mavi kazağıda kurtarmaya yetmedi bu sefer Almanya'yı. İspanya Pedro'nun dangalaklığı olmasa 10 dakika daha erken kutlamaya başlayacaktı finale çıkışını fakat gençliğinin rüzgarına kapılan Pedro bu sevincin maç sonuna bırakılmasına sebep oldu. Yakaladığı pozisyonda gereksiz çalımlarla uğraşacağına topu Torres'e verse Torres'e sadece topu kaleye bırakmak kalacaktı. İspanya tarihinde ilk kez Dünya Kupası'nda finale yükseldi. Puyol'un o muhteşem kariyerinde eksik olan Dünya Kupası şampiyonluğunu eklemek için sadece bir adım kaldı. Nefeslerimizi tuttuk, 2010 Dünya Kupası'nın sahibinin kim olacağını görmek için artık 11 Temmuz 2010 Pazar akşamını bekliyoruz.



Hasan Kabze Montpellier'de



Şampiyonluğu getiren golü attığı an dün gibi aklımda. 3 senedir Rusya'da top koşturan Hasan Salih Kabze Fransa Birinci Ligi takımlarından Montpellier ile 2 yıllık sözleşme imzaladı. Önümüzdeki sezon 20 numaralı formasıyla Hasan Kabze Fransa Ligi'nde. Geçtiğimiz sezon Mehmet Topal neyse Hasan Kabze'de oydu zamanında Galatasaray için. En sevdiğin beste hep aklımızda unutmadık unutmayacağız!



05 Temmuz 2010

Tercüman Denklemi


Mert Çetin Frank Rijkaard'ın tercümanı. Geçen sene basın toplantılarında yaptığı facia çevirilerle sık sık gündeme geliyordu. Bu sene bu handikaptan kurtulmak için basın toplantılarında özel tercüman olarak Mustafa Yücedağ'ın görev alacağı açıklandı resmi site tarafından. Şimdi bu ne demek kısaca Rijkaard'ın anlatmak istediklerini bu sezon basın anlayabilecek ama futbolcular yine anlayamayacak. Madem böyle bir ihtiyaç var Mert Çetin komple devreden çıkarırsın Mustafa Yücedağ'ı tam yetkiyle Rijkaard'ın tercümanı yaparsın. Araya basın toplantılarına ayrı adam koymak niye. Ben anlamadım anlayan beri gelsin.

Sampdoria 2010-2011

Word Cup



ESPN Paraguay-İspanya maç tanıtımı 2010 FIFA Word Cup

Juventus 2010-2011


04 Temmuz 2010

Pele | 1284




Kariyeri boyunca 1283 gol atan Pele için yapılan kısa film : "1284"


Eğer hayatımı tekrarlama şansım olsaydı, belki Brezilya Milli Takımı'yla son bir gol daha atabilirdim.

Pierluigi Collina


Gelmiş geçmiş en sevdiğiniz hakem kimdir diye sorsak çoğu kişinin aklına gelecek ilk isim Pierluigi Collina olacaktır. Onun yönettiği maçlarda ki Türk takımlarının başarısı, yapmış olduğu tarafsız yönetim, sahada futbolcularla kurduğu muhteşem iletişim kendisine hayranlık duymamız için yetip artmıştı.

2005'te yaşı sebebiyle aktif hakemlik kariyerine son vermek zorunda kaldığında içimizi garip bir hüzün kaplamıştı. O dönem UEFA'nın Collina ve Nielsen için emeklilik yaşını 48'e çıkaracağı söylentileri dolansa da böyle bir uygulama gerçekleşmedi. Aktif kariyerine son veren Collina futboldan tabiki kopmadı. İtalya Futbol Federasyonu bünyesindeki Hakem Atama Kurulu başkanlığı görevini yürüten Collina şu günlerde bu görevinden istifasıyla tekrar gündeme geldi. Fakat bu istifa aslında yeni bir başlangıç. Collina'nın bu pozisyondan istifasının sebebi; UEFA Hakem Atama Kurulu'nun başına geçecek olması. Michel Platini'nin yaptığı teklifi kabul eden Collina yeni sezon itibariyle Avrupa Şampiyonlar Ligi, Avrupa Ligi ve milli takımlar düzeyindeki Avrupa Şampiyonası'nda hakemlerin tayininden sorumlu olacak. Yani kısaca Avrupa futbolu hakem atamaları emin ellerde diyebiliriz.

Geçmiş Olsun Kral


Bodrum'da tatilini geçiren Hakan Şükür kalbinde hissettiği rahatsızlık sebebiyle hastaneye kaldırılmış. Yüzerken kendini fazla zorladığı için bu tarz bir rahatsızlıkla karşılaştığı açıklanan Kral'a büyük geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.

Hezimetin Faturası



İtalya'da Dünya Kupası'nda yaşanan hezimetin ardından fatura İtalya'daki AB (Avrupa Birliği) dışı oyuncu sayısına kesildi. Daha önce İtalyan takımları transfer dönemlerinde kadrolarına 2 AB dışı oyuncu katabiliyorken, İtalya Futbol Federasyonu (FIGC) yeni bir düzenlemeye giderek bu sayıyı 1'e düşürdü. Böylece İtalyan oyuncuların daha fazla forma şansı bulması amaçlanıyor. Alınan bu karar çoğu kesimde büyük tepkiler alsa da şu saatten muhtemelen değişen bir şey olmayacaktır. Bu kararla İtalya Ligi biraz kabuğuna çekilecek gibi gözüküyor, AB dışı oyuncuların İtalya Ligi hayalleri ise kendilerine bir adım daha uzaklaştı.