30 Kasım 2009

Bu Yalanlamaya İtibar Etmeyin


"Bu Haber Gerçek Değildir"

Bugünkü Sabah Gazetesi’nde yer alan ‘Emre maçta, kankalar barda’ başlıklı haber gerçek dışıdır.

Kasımpaşa maçında cezası nedeniyle görev yapamayacak olan Kazım Kazım’ın ve sakatlığı nedeniyle kadroda yer almayan Andre Santos’un, belirtilen karşılaşma sırasında bir gece kulübünde olduklarını iddia eden haber hayal ürünüdür.

Adı geçen oyuncularımız idari ve teknik ekiplerimizin bilgisi dahilinde cuma gününü izinli geçirmekle birlikte imzasız yayınlanan haberdeki iddialar asılsızdır.

Profesyonel Futbol Takımımız oyuncularını birbirleriyle ‘yaşanmamış olaylar’ üzerinden kıyaslayarak bazı oyuncularımız olduğundan farklı yansıtmaya çalışma amacı güden bu tarz haberlere önem vermemenizi rica ederiz.

Fenerbahçe Spor Kulübü




Fenerbahçe Kulübü'nün resmi sitesi www.fenerbahce.org, SABAH Spor'un dünkü sayfalarında yer alan 'Emre maçta, kankalar barda' başlıklı haberini ilginç bir şekilde yalanladı! Haberin fotoğrafları baskıya yetişmediği için durum, resmi sitede yayınlanan "Yaşanmamış olay üzerinden kıyaslayarak bazı oyuncularımız olduğundan farklı yansıtmaya çalışma amacı güden bu tarz haberlere önem vermemenizi rica ederiz" mesajıyla geçiştirilmeye çalışıldı. Bu nedenle haberimizin doğruluğunu, bu kez de futbolcuların o gece Beyoğlu'nda çekilmiş fotoğraflarıyla yayınlayarak göstermek zorunda kaldık.

MASADA ŞARAP AÇTIRDILAR
Colin Kazım Richards ile Andre Santos'un cumartesi gecesi Beyoğlu'ndaki 360 adlı barda saat 22:30 ile 00:30 saatleri arasında bulunduğu, ayrıca eğlencede iki futbolcunun özel olarak şarap açtırdığı ve bol bol eğlendiği tamamen gerçektir. Okurlarımızdan Fenerbahçe resmi sitesinin bu tarz yalanlamalarına önem vermemesini rica ederiz.

Sabah Gazetesi


-Yorumsuz-

Corinthians : 0 Flamengo : 2





Flamengo deplasmanda Corinthians'ı 2-0 mağlup ederek bitime 1 hafta puanını 64'e çıkararak ligin 2., 3. ve 4. sırasında aynı puanda bulunan Internacional, Palmeiras ve Sao Paulo ile arasındaki puan farkını 2 ye çıkardı. Son haftaya kupanın bir ucunu tutarak giriyorlar.






El Clasico Manşetleri


Fantastik Hafta @ Sport




Kahramanlar @ Mundo Deportivo


29 Kasım 2009

Rakibin İsmi Önemli Değil


"Hafta arası espri yaptım, Real Madrid gelse havasını alır diye, espri şuydu; kim olursa olsun yenecektik. Fenerbahçe şüphesiz Real Madrid'den büyük bir takımdır. Rakibin ismine önem vermeden yenmemiz gerekiyordu ve başarılı olduk. Bu bizim için çok önemli bir başarıydı. Futbolun gerekenlerini yerinde yaparsanız rakibin ismi önemli değil. Sahada 4 hakem, 11 futbolcu ve Allah, başka birşey yok."

Yılmaz Vural

Fenerbahçe-Kasımpaşa Maçı Sonrası

TSL'ye Bir Bakış- Bitime 3 Kala



Bugünkü Fenerbahçe-Kasımpaşa maçı'nın Kasımpaşa'nın galibiyetiyle sonuçlanmasının ardından gözler Beşiktaş'a -dolaylı da olsa Kayserispor'a- çevrildi. Bursa, kendi evinde Galatasaray'ı yenerken averajla da olsa Galatasaray'ı altına aldı. Fikstürler ise bize şu maçların olduğunu söylüyor ligin ilk yarısının bitmesine 3 hafta kala...

1) Fenerbahçe
15. Hafta: Eskişehir-Fenerbahçe
16. Hafta: Fenerbahçe- Ankaragücü
17.Hafta: Trabzon-Fenerbahçe

2) Bursaspor
15.Hafta: Kayserispor-Bursaspor
16.Hafta: Bursaspor-B.Bld.Ankara
17.Hafta: Beşiktaş-Bursaspor

3) Galatasaray
15.Hafta: Galatasaray-İstanbul B.şehir
16.Hafta: Antalyaspor-Galatasaray
17.Hafta: Galatasaray-Gençlerbirliği

4) Beşiktaş
14.Hafta: Sivas-Beşiktaş
15.Hafta: Beşiktaş-Diyarbakır
16.Hafta: Manisaspor-Beşiktaş
17.Hafta: Beşiktaş-Bursaspor

5) Kayserispor

14.Hafta: Manisaspor-Kayserispor
15.Hafta: Kayserispor-Bursaspor
16.Hafta: İst.Büyükşehir- Kayserispor
17. Hafta: Kayserispor-Antalyaspor


Liderden değerlendirmeye başlayalım; Özellikle Fenerbahçe'nin bugün oynadığı futbol, onları ve taraftarlarını kalan 3 maçları için daha da endişelendirmesi gerek, zaten Aziz Yıldırım ve onun getirdiği Brezilya ekolünün yıllardır süregelen belirgin bir özelliğidir bu, maç seçerler (ki bu genelde Kadıköy'deki Galatasaray maçıdır), diğer maçlarda ise bir şekilde üstesinden gelmeye çalışırlar, fakat çekirge bu sene -şu ana kadar- pek zıplamadı. Fenerbahçe, Galatasaray derbisinden sonra çıktığı 4 maçta sadece 1 Galibiyet almış (ki o da hükmen Ankaraspor maçı), geriye kalan 3 maçta sadece 2 gol atıp 7 gol yemiş bir ekip. Ligin 9.haftasına kadar 5 gol yiyen bir takımın 4 maçta 7 gol yemesi (ki bu maçlardan biri olan Ankara B.şehir Belediye maçında da gol yeme olasılığı vardı) Fenerbahçe defansı için tehlike sinyallerinin çalması demek. 15. hafta Eskişehir deplasmanına gidecek Fenerbahçe, zorlu deplasmanlardan biri olan Eskişehir'de Fenerbahçe'nin deplasman fobisini yenmesi gerekecek, buradan gelebilecek bir puan kaybı Beşiktaş'ı umduklarından daha erken zirveye yerleştirebilir. Şu Fenerbahçe için görece bir avantaj olabilir, zira sezonun 2.yarısı çoğu maçı İstanbul'da oynayacak Fenerbahçe, bu maçlar arasında Bursa,Trabzon, Antep gibi görece dişli ekipler var, ayrıca Beşiktaş ile de içeride oynayacak Fenerbahçe. Eskişehir maçındaki olası bir puan kaybı, zaten seyircisiz oynanacak olan Ankaragücü maçına da etki yapacaktır muhtemelen.. Trabzon deplasmanı ise malum, hiçbir iddianın olmadığı geçen seneki maç bile ateşli geçmişti, ama Trabzon'un durumu o maçta ibreyi Fenerbahçe tarafına kaydırır.

Gelelim çiçeği burnunda 2.'ye, Bursaspor'a. Averajla da olsa Galatasaray'ı altlarına aldılar, çoğu fanatik Galatasaraylı'nın -ki buna ben de dahilim- itiraz etmeyecekleri bir şekilde Galatasaray'dan daha üstün oynayıp maçı hakettiler. Kayseri'de 4 büyüklere karşı daha kötü maçlar çıkaran Ertuğrul Hoca, bu sene Fener'i elinden kaçırıp, aynı skorla Galatasaray'ı mağlup etmeyi başardı. Bu 3 haftalık fikstürde işi en zor görünen takımlardan birisi Bursa, Ertuğrul Hoca'nın da geçen hafta içindeki röpörtajı da buna paralel nitelikteydi, hem Kayseri, hem de Beşiktaş'la deplasmanda oynayacaklar, ki eğer Beşiktaş son haftaya bu motivasyonuyla birlikte girerse işleri daha da zor olacak Bursaspor'un. Bu arada en az 3 puanlarının da cepte olduğunu belirtmeden geçmeyelim malum Ankaraspor vakası.

Ah takımım, vah takımım. Aslında halk olarak genel özelliğimiz bu, beklentilerimizi, hedeflerimizi çok çabuk değiştiriyoruz, değiştirmekle de kalmayıp eski beklentilerimizi unutuyoruz bir de. Görece zayıf takımlara alınan bol gollü galibiyetler, beklentileri arttırdı, sonunda da beklenildiği gibi düşüş takımda baş gösterdi. 4-2-3-1'den dönülen klasik 4-3-3 sistemi tutmadı, daha doğrusu tutmadığı konusunda çok keskin sinyaller alınmakta, Bu sistem değişikliğinin müsebbibi, bilindiği gibi Milan Baros'un sakatlığı. Galatasaray taraftarı olarak onun dönüşünü beklemekten başka çaremiz yok.. Gelelim fikstüre, İstanbul Belediye ve Antalyaspor maçları çok büyük bir sürpriz olmazsa 3'er puan alınabilecek maçlar. Bu sene iyi giden Gençlerbirliği'ni de Ali Sami Yen'de son hafta ağırlayacağız, eğer sezonun 2.yarısında yarış kopmazsa son haftada inceden bir dezavantajımız var, onu da belirteyim istedim.

Gelelim gizli lider Beşiktaş'a. Mustafa Denizli'nin bu takımın başında bulunması, Beşiktaş'ın bu tabloda tutunabilmesinin en büyük sebebidir. Hafta içi gelen Man Utd galibiyeti, taraftarları ve futbolcuları yeterince havaya soktu. Bu hafta sonu Sivas'ta takılmaları zor görünüyor. Futbolun sürprizlere açık bir oyun olduğu hep söylenir, ama Bülent Uygun sonrası Sivas'ın da pek sürpriz yapacak bir görüntüsü yok, (Sivas'ın bu sene bir şey yapması da zaten başlı başına bir sürpriz olur). Beşiktaş'ın lider olmaları 15.hafta sonunda gerçekleşebilir, zira bu 5 takım içinde en rahat fikstüre sahip olanı tartışmasız Beşiktaş.

Fenerbahçe'nin de kaybetmesiyle liderle olan puan farkını 3'e indirebilecek olan Kayserispor'da aslında Bursa ile benzer durumda. İlk devre için konuşacak olursak, potaya girdiler de denebilir, bu sene kiralık oynayan Makukula Kayseri'yı tabir yerindeyse sırtlayan adam oldu, onun arkasına yerleşem Cangele ve Mehmet Topuz transferinden sonra Kayseri'nin yolunu tutan Gökhan Emreciksin'le birlikte kalburüstü bir hücum hattı oluşturdular. Bu hafta Manisa deplasmanındalar, Makukula kart cezası nedeniyle oynayamayacak, eğer Manisa deplasmanından galibiyetle dönerlerse içerideki Bursaspor maçı, Kayserispor'un ligi nerede bitirmek isteyeceğini göstereceği bir maç olacak..

Ben 17. hafta sonunda şöyle bir tablo çıkacağını düşünüyorum:
1) Beşiktaş
2) Galatasaray
3) Fenerbahçe
4) Kayserispor
5) Bursaspor


Eskilerden Müessif Hadiseler


Cemal Nalga olayı henüz durulmuşken, üstelik Galatasaray İzmir'de Karşıyaka'yı yenmişken, şans eseri rastladım bu olaya, daha önce hiç duymamama şaşırdım açıkçası. Ortalığı ayağı kaldıranlar neler yapmış meğer bundan tam 44 sene önce. 19 Nisan ile 25 Nisan 1955 arasında İstanbul Spor Sergi Sarayı'nda düzenlenen Türkiye Basketbol Şampiyonası'na İstanbul birincisi Fenerbahçe, ikincisi Modaspor, Ankara birincisi Ankaragücü, ikincisi Harpokulu, İzmir birincisi Altınordu ve Federasyon Kupası sahibi Galatasaray takımları katıldılar. 25 Nisan 1955 günü oynanan Galatasaray-Fenerbahçe maçında eğer Galatasaray farklı galip gelirse Galatasaray, eğer gereken fark ortaya çıkmazsa Modaspor şampiyon olacaktı. O zamanın kurallarına göre hükmen mağlup takım 2-0 yenilmiş sayılıyordu. Maçın bitimine 44 saniye kala Galatasaray 40-27 öndeyken, şampiyonluğuna 44 saniye kalmışken,Fenerbahçeli yöneticiler çıkarak ortaya kendi basketbolcularının itirazlarına rağmen takımı sahadan çektiler. Bu olayın arkasından o dönemde bulunan Spor Oyunları Federasyonu toplanarak olayın amacı açık olduğundan hem Modaspor'a hem de Galatasaray'a şampiyonluk verilmesine karar verdi. Bugüne kadar kaç kişinin bilgisi vardır, kaç kişi duymuştur bu olayı bilemiyorum fakat hazır rastlamışken daha çok insan bilsin istedim yeri geldiğinde mangalda kül bırakmayanların zamanında ne kadar müessif hadiselere sebebiyet verdiklerini.


28 Kasım 2009

Bir Başka Heyecan


Herkes El Clasico'ya kilitlenmişken bir başka kıtada başka heyecana sahip insanları bulunmakta. Brezilya'da yarın Flamengo- Corinthians maçı oynanacak. Maç yarın akşam 21.00 (TSİ)'de Spormax ekranlarından izlenebilir. Biletler kısa sürede tükenmiş bu izdihama karşı fazla dayanması beklenemezdi zaten. Aradaki kasklı güvenlik güçleri de enteresan bir görüntü oluşturmuş sanki onlarda bilet peşindeler. Hesapta güvenlik için ordalar, o kalabaktıka kimsenin gözü birşeyi görmez seni mi takacaklar. Herkes biletin peşinde.

27 Kasım 2009

El Clasico Yaklaşırken

Geçmiş Olsun Rijkaard


"Teknik Direktörümüz Frank Rijkaard, hamile olan eşinin geçirdiği ciddi bir rahatsızlık sonucu sabaha karşı kamptan ayrılarak Hollanda’ya gitmek durumunda kalmıştır. Bu ani gelişen olay karşısında yapılan durum değerlendirmesi sonucu teknik direktörümüzün ülkesine dönmesi sağlanmıştır.

Bu nedenle bugün oynanacak Bursaspor maçında Frank Rijkaard’ın aramızda olamayacağını bildirir, eşine acil şifalar dileriz."

Galatasaray.org

Herşeyden önce geçmiş olsun dileklerimizi iletelim. Bu akşam Galatasaray zorlu maça Rijkaard'sız çıkıyor. Gece yarısı yayınlanmış haber Galatasaray'ın resmi sitesinde. Açıklamada Rijkaard'ın eşi denmiş,fakat bahsedilen kişi Stefanie Rucker, uğruna Rijkaard'ın eşi Monique'dan ayrıldığı ilk eşinden olan çocuğunun bakıcısı. Bildiğim kadarıyla henüz eş mertebesine ulaşmadı, basında da sevgilisi olarak bahsediliyor çoğu zaman. Açıklama yapılırken gelenek ve göreneklerimize uygun hale mi getirilmiş acaba?

İyi Bayramlar



Hepinizin kurban bayramını en içten dileklerimizle kutlar. Büyüklerimizin ellerinden küçüklerimizin gözlerinden öperiz. Nice Bayramlara...

26 Kasım 2009

Seviyoruz Seni Ertem Şener



İçimizi gıdıkla bizim, her yerimizden öp bizi. İyi ki varsın Ertem Şener...

Vuvuzela


Güney Afrikalılar sabırsızlanıyor Dünya Kupası için vuvuzelaları* hazırlamış bekliyorlar. Vuvuzelanın çıkardığı sese dikiz...

*Vuvuzela : Güney Afrika'da futbol maçlarında taraftarların eksiksiz yanlarında bulundurduğu ve maç esnasında sürekli çaldığı düdüğün büyük versiyonu, bir çeşit borazan.

Gary Neville


1993'te Galatasaray'la oynanan maçta da o vardı, 2009'da Beşiktaş ile oynanan maçta da. 16 yılda Manchester United formasıyla Premier Lig'de tam 345 maça çıkmış Neville. 16 yıldır Manchester United'ın sağ bek problemi yok. Ayrıca evinin bahçesine takımının adını yazdıracak kadar aşık taşıdığı formaya. Bu istikrar abidesi isimle bir benzer özellikte olan Ryan Giggs ise bu gece oynanan maçta 18 kişilik kadroda yoktu ne yazık ki. Ufak ve güzel bir ayrıntı daha geçelim, Gary Neville Manchester United forması giymeye başladığında bugün beraber sahaya çıktıkları takım arkadaşı Federico Macheda muhtemelen daha konuşmayı bilmiyordu.

25 Kasım 2009

Bizde Bu Sevda Sürdükçe




Şu hercai hayata bir kere geldik
Yedik, içtik, doyduk, kalktık, hesabı birlikte verdik
Sinsi hayat ihtirası bana hiç uğramadı
Dünya malı zenginin olsun; sen benim kadınım

Seni hastalığımda, sağlığımda da yanımda görmeliyim
Güneşin doğduğunu da; battığını da senle izlemeliyim
Yanabilir saltanatlar; olsun yeniden yaparız
Bizde bu sevda sürdükçe ölsek de yanyanayız

22 Kasım 2009

Real Madrid Gelse Havasını Alır


''Real Madrid gelse havasını alır. Dün Beşiktaş karşısında Fenerbahçe'yi görmediniz mi? Tek bir pozisyonu yok. Bir Alex kilitlendi, takım bitti. Emre ile Kazım cezalı olacak ve seyircisiz oynanacak. Artık ne olur bilemiyorum''

Yılmaz Vural

Haftaya Kasımpaşa'nın Fenerbahçe ile oynayacağı maç hakkında yorum yaparken

Trabzon'da Revizyon


Hugo Broos görevinden alındı. Fakat istifa mı edecek yoksa tazminatını cebine koyup öyle mi gidecek daha belli değil. Hugo Broos maçtan önce görevini kesinlikle bırakmayacağını belirtmiş bakalım nasıl sonuçlanacak işin sonu. Ayrıca Egemen, Song, Gökhan, Engin ve Sylva kadrodışı bırakıldı. Büyük para cezaları verileceği söyleniyor bu futbolculara. Ayrıca Egemen'den alınan kaptanlığın ise büyük ihtimalle Tolga'ya verileceği yönünde Trabzon'dan gelen son haberlerde.

Bir Hiç Uğruna Değdi Mi Bu Olanlar?


Yapılan harekete bir tanım bulamıyorum. Saçmalığın faturası ziyadesiyle ağır oldu. Oturup seyretsinler artık evlerinden bu işin sorumluları eserlerini.

- Galatasaray Cafe Crown Basketbol Takımı'nın Beko Basketbol Ligi'ndeki ilk 5 maçı ile Teknosa Türkiye Kupası'nda yaptığı maçlarda hükmen 20-0 skorla yenik ilan ederken, sarı-kırmızılı ekibin bu dönem içerisinde oynadığı resmi lig maçları sayısı kadar olan toplam 5 puanı, mevcut ve gelecekte kazanacağı puanlar dikkate alınarak silinmesine karar verildi.Galatasaray Cafe Crown, ligde OYAK Renault, Kepez Belediyesi, Erdemir, Banvit ve Fenerbahçe Ülker maçları, Teknosa Türkiye Kupası'ndaki Pınar Karşıyaka, Tofaş, Mersin Büyükşehir Belediyesi maçlarında, 20-0'lık sonuçlarla hükmen yenik sayıldı.


- Galatasaray Yönetim Kurulu Üyeliği'nden istifa eden Yiğit Şardan'a 6 ay hak mahrumiyeti ve 10 bin TL para cezası verildi.

- Galatasaray Cafe Crown yardımcı antrenörü Mert Uyguç'a 2 yıl ve 10 bin TL para cezası verildi.

- Galatasaray Cafe Crown Teknik Direktörü Okan Çevik'e 3 yıl hak mahrumiyeti ve 10 bin TL para cezası verildi.

- Galatasaray Cafe Crown Teknik Danışmanı Koray Mincinozlu'ya 2 yıl hak mahrumiyeti ve 5 bin TL para cezası verildi.

- Cemal Nalga'ya 2 yıl hak mahrumiyeti ve 10 bin TL para cezası verildi.

- Tufan Ersöz'e 4 ay hak mahrumiyeti, 5 bin TL para cezası verildi.


Takım bu sene küme düşer. Seneye 2. lig macerası derken hiç yoktan boşa giden 2 sene. Sonrası muamma. Zor olanı başarmak bu olsa gerek helal olsun.

19 Kasım 2009

Onursuzluğun eli..

1-0 Fransa'nın galibiyetiyle biten ilk maçın rövanşında, Fransa ve İrlanda Stade de France'da karşı karşıya geldi.
İrlanda patronu Trapattoni bambaşka bir planla Fransızlar karşısında ilk yarı bitmeden golü buldu. Daha sonra iyi bir savunma oyunuyla maç uzatmaya kadar gitti.
Uzatmanın birinci yarısında duran toptan gelen ortayı eliyle iki hamlede sahada tutup Gallas'a asist yaptı Thierry Henry.
Golden sonra Gallas'ın yüz ifadesi bu haksızlığı, bu onursuzluğu en iyi gösteren sahneydi ama baş aktör Henry gayet mutluydu.
Dünya Kupası her ülke için çok önemlidir. Fransa için olduğu kadar İrlanda için de..
Fransa basınında Tanrı'nın Eli 2 yakıştırması yapılan pozisyona en iyi yakıştırma Onursuzluğun Eli olacak..

18 Kasım 2009

Messi'nin Saçları Maradona'nın Kaşları


Arjantinliler Messi'nin saçlarına takmışlar. Amaç Messi'yi Maradona'ya benzetmek. Saçlarını kıvırcık yaparsa Maradona'ya benzeyeceğini iddia ediyorlar. Facebook grubu açmışlar bu iş için bir de site hazırlamışlar. Dünya Kupası boyunca Messi'nin saçlarının bu şekilde olmasını istiyorlar. Bu Dünya Kupası'na iki Maradona fazla gelir bence, bakalım bir sonuca varacak mı Arjantinliler'in bu kampanyası.

Bunun Adı İmaj


Avusturyalı Paul Scharner'in İmajı!

Arma Sevdalıları


Haftasonu oynanan basketbol derbisindeki olaylardan sonra herkesin dilinde bir futbol seyircisi basketbol maçına giderse böyle olur kalıbı dolanmış durumda. Nedir futbol seyircisi? Adı üstünde futbol seyreden topluluk yani sadece futbol seyreden kişilere verilen isim. Peki bu şekilde hitap edilen kişileri nerelerde görebiliriz bakalım. Futbol, basketbol, voleybol, su topu, engelli basketbol, kürek gibi spor dallarının icra edildiği alanların tribünleri çıkıyor karşımıza cevap olarak. Yani demekki bu insanlar futbol seyircisi değil. Bu insanların sevdası arma, gönül verdikleri arma neredeyse onlar orada. Futbolun popüleritesinin arkasına sığınarak bu insanlara futbol seyircisi demek hem ayıptır hem büyük haksızlıktır. Bu kalıbı ısıtıp ısıtıp önümüze sunanlara soruyorum bugüne kadar kaçınız kaç kere çıplak gözle su topu maçı izlediniz?

17 Kasım 2009

basketbol'da oyun kurucunun önemi!

basketbolda başaranın anahtarıdır oyun kurucular.

uzunların elzem olduğu zamanlardan artık point guard (oyun kurucuların) oyuna hükmettiği zamanlara geldi basketbol.
oyun kurucu sadece topu yarı sahaya getirmez. en son ve en basit görevidir topu kendi yarı sahasından diğerine taşımak.
oyun kurucu sadece kendisinin değil tüm takımın dizilişinden, hareketinden, yaptıklarından sorumludur.
gerektiğinde pivotuna 'topla hiç oynama, direk pas ver bu çeyrek' der, gerektiğinde forvetine ' al topu post'a geç der'
eğer egosu şişkin bir koçu yoksa kenera gelip kenardan bi arkadaşının oyuna girmesini dahi söyleyebilir. söylemese bile o eksikliği görecek kapasiteye sahip olması lazımdır.

basketbol bilgisinin gelişmiş, sahayı görme yeteneğinin çok üst düzey ve asla sorumluluktan kaçmayan sakin bir yapısının olması zorunludur.
eğer bu özelliklerden biri bile yoksa o oyuncu 'oyun kurucu' değil, normal bir oyuncudur. 1 numaradır. guard'dır.
kaldı ki takımını yöneten bir forvette pekala oyun kurucudur. hangi pozisyonda ve ne kadar uzun olduğu hiç önemli değildir.

örnek vermek gerekirse; tim duncan ligin en iyi point guard'larından biridir ve aynı şekilde gilbert arenas bu ligin vasat hatta kötü point guardlarından biridir.
bakın oyuncu olarak değerlendirmiyorum. oyunu kuran, yöneten olarak değerlendiriyorum.
arenas'ı hiç bir zaman 'arkadaşlarına talimatlar veren, galibiyet için yapılması gerekenleri yapan, yönetici konumunda göremeyiz. o sürekli sayı atan ve bitirendir.

nash ve kidd'in yıllardır düşük seviyede olan oyuncuları nasıl all-star yaptıklarını gördük.
aynı şekilde şimdi c.paul.

sadece kendilerini değil yanlarında olan arkadaşlarınıda bir (hatta 2.. 3) kademe yukarı çekmeleri point guard'ları point guard yapan özellikleridir.
yıllarca demedik mi tim duncan'ın yanında oynayan dış şutörler kariyerlerinin en iyi şut performanslarını veriyorlar diye.
arenas için böyle veya buna benzer bir şey diyebilir miyiz ?
diyemeyiz.

15 Kasım 2009

Bir Anlık Kıvılcım | GS: 74 FB:72


Gereksiz bir hareket bir anlık kıvılcım ve devamında hiç hoş olmayan olaylar çok güzel devam eden mücadeleye gölge düşürsede uzun zaman unutulmayacak bir maç çıktı ortaya. Adının hakkını verircesine bana uzun gelen uzatmaların neticesinde gülen taraf Galatasaray Cafe Crown oldu. Basketbol ile arası fazla olmayan ben bile büyük keyif aldım bu maçtan. Birde o sarışın abla olmasaydı..

14 Kasım 2009

Hugo Broos ve Acımasız Gerçekler



Trabzon'un yabancı hocalar için mezarlık olduğunu söylemiş Broos, zaten kazan kaldırmaya alışkın Trabzon medyasının tam da istediği türden sufle vermiş Belçikalı hoca, istifa ve görevden alma dedikoduları artık doruğa çıkar.

Peki, haksız mı? Kesinlikle hayır. Mülakatında da belirttiği gibi 21 yıl içinde 23 yabancı teknik adamla çalışmış bir kulüpten bahsediyoruz burada. Yaptığı yerli teknik direktör kıyımını ise mümkünse hiç konuşmayalım (!!)

Her zamanki gibi sorun yönetim kaynaklı, bu takım geçen sene gayet iyi oynarken Alanzinho'nun bence yüksek bir bonservisiyle alınıp, sonralardan Ersun Yanal'ı postalamaları takımı bugünlere getirdi. Ki Ersun Yanal'ın takımı -Fenerbahçe ve Galatasaray'ın kötü oyunlarının da etkisiyle- 3. bitirdi. Trabzonspor bu başarıyı son 10 yılda kaç kez gördü acaba?

Bu yazıyı yazdığım sırada Dembele'yi dünyanın en iyi oyuncularından biri olarak gören Trabzonspor yöneticisinin Broos'u eleştiren açıklamaları düştü ajanslara, halen ve halen kendi basiretsizliklerini başkalarının üzerine yıkmaya çalışan bir çarkın içinde öğütülüyor Trabzonspor ve diğer takımlar.. Yazık..

13 Kasım 2009

Carlo Cudicini




36 yaşındaki Tottenham Hotspur forması giyen İtalyan kaleci geçirdiği trafik kazası sonucu büyük ihtimalle futbol kariyerini noktaladı. BMW marka motorsikletiyle bir Ford Fiesta'ya çarpan Cudicini el bileklerini kırıp leğen kemiğini zedelemiş. Bu saatten sonra toparlaması zor gözüküyor futbol için kendini.






Hafta Sonu Futbol Ekranı




13 Kasım Cuma

23:00 Chacarita Juniors-Newell's Old Boys / NTV Spor

14 Kasım Cumartesi
09:00 Yeni Zelanda-Bahrein / Eurosport (2010 Dünya Kupası Play-Off)
14:00 Eskişehirspor-Hacettepe / Kanal 3
18:00 Rusya-Slovenya / (2010 Dünya Kupası Play-Off)
19:00 Brezilya-İngiltere / NTV Spor & ZDF (Hazırlık Maçı)
20:00 Yunanistan-Ukrayna / Futbol Smart (2010 Dünya Kupası Play-Off)
21:45 İspanya-Arjantin / Kanaltürk (Hazırlık Maçı)
21:50 İtalya-Hollanda / (Hazırlık Maçı)
22:00 İrlanda-Fransa / Eurosport (2010 Dünya Kupası Play-Off)
22:30 Portekiz-B.Hersek / Futbol Smart (2010 Dünya Kupası Play-Off)
22:30 Sao Paulo-Vitoria / Spormax

15 Kasım Pazar
00:10 Banfield-Vélez Sarsfield / NTV Spor
04:00 Costa Rica-Uruguay / ESPN Brazil (2010 Dünya Kupası Play-Off)
13:30 Göztepe-Alanyaspor / Yeni Asır TV
15:00 Bursaspor-Çanakkale Dardanel / Bursaspor TV
16:00 Antalyaspor-Shakhtar Donetsk / Lig TV
17:00 Kolombiya-İspanya / Eurosport (-17 Dünya Kupası Üçüncülük Maçı)
20:00 İsviçre-Nijerya / Eurosport (-17 Dünya Kupası Final)
21:15 Avai-Corinthians / Spormax
22:00 San Lorenzo-İndependiente / NTV Spor

16 Kasım Pazartesi
12:00 Ziraat Türkiye Kupası Kuraları / TRT

*

12 Kasım 2009

Alcorcon'da Bayram Havası


Real Madrid'i eleyen Alcorcon'da bayram havası süredursun kupada yeni rakip Barcelona. İkinci bir sürpriz daha yaparlar mı?

Ne Yapmalı?


Aslına bakıldığında geç kalınmış bir yazı gibi görülebilir bu yazı, fakat olayları sindirdikten sonra düşüncelerin daha sağlıklı bir şekilde belirginleşeceği kanaatindeyim.

1984 yazında Jupp Derwall'in şaşırtıcı bir şekilde Galatasaray'a gelmesi, Türk futbolunu tabir yerindeyse "Çağ Atlattı". Derwall'in katkısı öncelikle alt yapı eğitimini alamamış futbolculara pres, takım oyunu gibi temel kavramları aşılatması, tesisleşmeyi sağlaması ve Mustafa Denizli'yi yanında yetiştirmesi başlıkları altında temelce toplanabilir. Bıraktığı Mustafa Denizli de 88 yılındaki o unutulmaz Neuchatel, Monaco maçlarını kazandırarak Galatasaray'ı Şampiyon Kulüpler Kupası'nda yarı final oynatmıştı.

Derwall'in tabir yerindeyse "açtığı bu yoldan" gelen Piontek, 1990 yılında Şenes Erzik'in katkılarıyla A Milli Takım'ın başına getirildi, yardımcısı da bilindik bir isimdi, Fatih Terim.. Piontek öncelikle alt yapıyla ilgilendi, Fatih Terim'in de çoğu röpörtajında da ısrarla kendine mal etmeye çalıştığı o gençleri (Emre Aşık, Okan Buruk, Tugay Kerimoğlu, Rüştü Rençber, Hakan Şükür, Abdullah Ercan, Ergün Penbe) bir nevi keşfedip, Türk Futbolu'nun hizmetine sundu. Fatih Terim'in de ilk kayda değer başarısı, bu gençlerle 93 Akdeniz Oyunları'nda aldığı altın madalyadır. Burada unutulmaması gereken nokta şudur; Piontek olmasa bu keşifler doğru dürüst yapılabilir miydi?

96 Avrupa Şampiyonası, temeli Piontek tarafından atılan Milli Takım'ın -görece- ilk olarak dünya arenasına çıkmasıydı, sonuç ise malum; Fatih Terim tarafından yönetilen bu takım, 3 maçta da puan alamadan, hatta gol bile atamadan elendi, avuntumuz ise bu gençlerin pişmeye başlamasıydı. 96 yılından sonra Fatih Terim, rotasını Galatasaray'a çevirdi, ve Hagi önderliğindeki kadrosu (ki Türk futbol tarihindeki benim gördüğüm, duyduğum en güçlü kadrodur) UEFA kupasını alarak takım bazında tarihimizdeki en büyük başarılarından birini elde etti.

Gelelim 96 ve sonrası Milli Takıma. 96 hezimetinden sonra göreve gelen Mustafa Denizli, 98 Dünya Kupasına katılmayı Hollanda ve Belçika'nın arkasında kalarak kaybetti. Euro 2000'e ise o olaylı "içimizdeki İrlandalılar" sözünün gölgesi altında, playoff oynayarak katılma hakkını elde ettik, 2000 kadrosu da yazının en başından beri zikredilen Piontek'in ortaya çıkardığı ve Fatih Terim'in bir manada babası olduğu kadroydu. İlk kez çeyrek finale çıkma başarısı gösterdik, Portekiz'e çeyrek finalde elendik. Milli Takımımızın koyduğu bu çıta, farkedilir bir şekilde yükselmeye başlamıştı.

Ve 2002.. Tartışmasız Milli Takım tarihinin en büyük başarısını bu Dünya Kupası'ında elde etti, İsveç'in ardından 2.sırada grubu bitiren Milliler, yine bir playoff maçı sonucunda Kore-Japonya işbirliğinde düzenlenen turnuvada 2 kez Brezilya'ya yenilerek üçüncülükle ülkeye döndü, bu dünya üçüncüsü olan takımın temeli Galatasaray'dan, o bildiğimiz kadrodan oluşmakla beraber, İlhan Mansız, Yıldıray Baştürk, Emre Belözoğlu, Hasan Şaş gibi bir kaç yeni oyuncu da 11 oyuncusu olarak yerlerini aldılar.

Şu ana kadar sıralanan bu turnuvalarda çıta hep yukarıya doğruydu. Ne var ki, yeni bir Piontek hareketini görmek ne yazık ki mümkün değildi, 2000-2002 arasındaki altın çağdan sonra Türkiye, tıpkı diğer alanlarında da olduğu gibi başarıyı doğru okumayı bilemedi. 2004 Avrupa Şampiyonası'na Letonya'ya playoff maçları sonucunda elenerek gidemeyen A Milli Takım, bu devrede Şenol Güneş'ten Ersun Yanal'a geçiş gösterdi. Yanal, özellikle Gençlerbirliği'nde elde ettiği parlak başarıdan sonra bu görev için biçilmiş kaftan gibi duruyordu, fakat Hakan Şükür'ü oynatmadan yeni bir sistem üzerinde çalışması, Hakan Şükür lobisinin bunun sonucunda ortaya koyduğu baskı 2006 Dünya Kupası Eleme maçları bitmeden Fatih Terim 2.kez A Milli Takım'ın başına geldi, Playoff maçı oynamaya hak kazanan milliler, İsviçre maçları sonucu elendiler. Bu elenme çok olaylı oldu, Fatih Terim'in fitilini ateşlediği o bilinen kavgada büyük bir cezadan kurtulduk. Bence buradan sonra film tamamen koptu. Fatih Terim'i gönderme/gönderebilme yetisinden yoksun federasyonlar yüzünden Fatih Terim, ülke futbol takımı üstündeki tek yetkili oldu. İstediği mecralarda gezindi, istediği oyuncuları takıma monte etti veya takımdan kovdu.

2008 Avrupa Şampiyonası, belirli bir oyun şablonumuz dahi olmadan yarı finale kadar çıkabildiğimiz bir turnuva oldu. İnsanların o efsanevi geri dönüşleri düşünerek belki Fatih Terim yönetimine ağır eleştiriler getirdiğimi eleştirebilirler, fakat turnuva boyunca yaşadıklarımız, oynanan oyun, futbola daha objektif bakan futbol izleyicilerinin de gözünden kaçmamıştır.

Ayrıca benim Fatih Terim'e getirdiğim bir diğer eleştiri ise, formayı hakkıyla sırtına geçirmesi gerekenlerin veya o formayı giymemesi gerekenlerin arasında adil bir tercih yapmamasıydı. Basına yansıyan hadiseleri tekrardan burada sıralamaya pek bir lüzum görmüyorum. Milli takıma yabancı oyuncu alınımındaki demeçleri arasındaki fark da herkesin aklında; "70 Milyondan bir oyuncu çıkaramaz mıyız?" demeçlerinden, Aurelio'yu ilk 11 oyuncusu olarak sürekli oynatmasından ve bunun sonucunda söylediği demeçler arasında 180 derece bir farkın bulunduğunu da görmezden gelemeyiz. Aurelio'yu kuru bir milliyetçilik sonucu desteklemediğim de düşünülmesin, sadece düşünce sistemindeki bozukluğu aktarmaktı amacım..

Fatih Terim'in dönemi, o altın jenerasyonun dönemiyle beraber Türk Futbolu için kapanmıştı aslında, ne yazık ki bunu Federasyon göremedi. Almanya'dan sağlam bir altyapıyla gelen genç Türk oyuncularını sürekli görmemezlikten gelen Fatih Terim ve yönetimi, bu ülkenin de düzenli bir futbol kültürünün, sisteminin olmamasındaki en büyük sorumluluğa sahiptir.

2010 Dünya Kupası elemelerinde ise sonuç tam bir rezaletti, 2.torbadan kur'aya katılan A Milli Takımı, Grubunda UEFA sıralamasına göre kendinden daha kötü durumda bulunan takımlara karşı 8 maçta 9 puan kaybetti, (5 Belçika, 2 Estonya, 2 Bosna Hersek) 1.torbada bulunan İspanya'nın aldığı puanın ise %50'sini alabildi, (15 puan), bunun sonucunda en kötü 3.olarak 2010 Dünya Kupası'na katılamadık. Bunun sonucunda beklenen oldu, Fatih Terim görevinden istifa etti, istifa etmesinin akabinde bir basın toplantısı düzenleyerek bizim futbolumuzla ilgili çözülmesi gereken 8 sorunu sıraladı, bunlar;

1) Alt yapıya gereken önemin verilmemesiydi, aslında bu sorunun bir şekilde sebebi de Fatih Terim'dir. Altın jenerasyondan sonra hiç bir şekilde alt yapıyla ilgilenmeyen, Tümer Metin, Ceyhun Eriş, Yusuf Şimşek gibi oyuncuları kurtarıcı olarak takımlara alan bir Fatih Terim, altyapıyla ilgilenilmediğini söylemekte. Not olarak hem Abdullah Avcı, hem de Abdullah Ercan yönetimindeki U17 takımları kendi Dünya Kupalarında gruplardan çıkma başarısını göstermiş, ayrıca Abdullah Avcı yönetimindeki takım yarı final oynamıştı. Bakıldığında belirli bir yaşa kadar olan dönemde alt yapıyla ilgili bir sorun gözükmemekte, aslında sorun; sistemsiz bir şekilde transfer yapan beceriksiz kulüp yöneticilerindedir.

2) Kulüplerdeki yabancı sayılarının artması; Hocanın bu tesbitine katılmamak elde değil, şu anda Galatasaray dışındaki diğer büyük takımların özellikle stoper mevkilerinde hep yabancı oyuncu oynamakta -ki hoca da buraya değiniyor- bunun sonucunda da defans kurgumuzda Türk oyuncuların ilk 11'de değil, rotasyonda zar zor yer bulduklarına şahit oluyoruz.

3) Avrupa'da oynayan futbolcu sayımız çok az; Hatta ben size sayı da vereyim, yazıyla bir kişi. O da ilk 11 oyuncusu olmaktan uzak olan Tuncay Şanlı. Altıntop kardeşleri, Nuri Şahin'i Avrupa'ya ihraç etmediğimizi de lütfen aklınızda bulundurun, peki bu durumun sorumlusu kim? Aslında bir çok kalemde bunun sorumlularını tesbit edebiliriz, fakat en belirgin sorun oyuncu kalitesi. Bunun içine bir sürü etkeni de koyabilirsiniz, Arda, Servet, Gökhan Gönül'den başka sizce Avrupa'da oynayabilecek kaç tane Türk oyuncu var? Bu oyuncular sizce Avrupa'ya gitmek için gerekli psikolojik alt yapıya sahip? Fatih Terim'in de toplantıda söylediği gibi Bosna Hersek takımının bile sadece 1 oyuncusu Bosna içinde oynamakta. Farklı ülkelerde futbol oynayabilmek, o ülkenin de sistemini, yaşam tarzını futbolcuya ister istemez enjekte eder.

4) "Hazırlık ve motivasyonun alt seviyede olduğu zamanlar kötü sonuçlar elde ettik." Aslında bu cümle bile futbolumuzun seviyesini gözler önüne sermektedir. Maalesef taktik anlamında bir özelliğimizin var olmadığından ötürü, amiyane tabirle "verilen gazlarla" oyuncularımız maçlara çıkıyor, bunun sebebi de Fatih Terim'in takıma verdiği direktiflerden gelmekte, belki de bu yüzden bizim futbolcularımıza göre daha profesyonel olan gurbetçilerden değil de, gaz vermesinin etkili olacağı Tümer Metin gibi, kendi takımında dahi ilk 18'e giremeyen adamları seçmesidir, kim bilir? Fatih Terim'in sunduğu bu reçetelere neden olan durumları zaten Fatih Terim ülke milli takımına yapmıştır.

5) "Okul ile futbol kültürünü kardeş haline getiremedik". Altına imzamı atarım. Bu maalesef ülke eğitim politikasının bir sonucu.

6) "Milli Takımlar çağın gerektirdiği eğitim ve kamp merkezlerine sahip değil." Bu reçeteleri verdiği toplantıda Fatih Terim, kendi dönemindeki artan sponsorluk anlaşmalarını da hatırlatıyordu, keşke alınan o yüklü maaş ve primler yerine bu sponsorluk anlaşmalarının gelirleri kamp ve eğitim merkezlerine aktarılabilseydi, bunun sorumlusu federasyondur.

7) "Türk futbolu Avrupa'daki gençleri izlemek konusunda çağa ayak uydurmak zorundadır." Ne kadar acı bir itiraf. Kendi altyapı eksikliğimizin belli olduğu zaten aşikar, altyapı eğitimini yurtdışında alan futbolculardan maksimal verimliliği sağlayamıyoruz. Zaten yazının önceki bölümlerinde Fatih Terim'e eleştirimi dile getirmiştim, burada ise işin diğer bir bölümünü aktarmak istiyorum; gelin biraz empati yapalım. Ülkemizin altyapı, eğitim imkanlarının olağanüstü olduğunu, bizim ülkemizde uzunca bir süre oynayan futbolcuların, emek verdiğimiz bu futbolcuların onlarda hiç bir katkısı olmayan başka bir ülke tarafından alındığını düşünelim.. Ne kadar büyük bir yıkım olur değil mi? Hiç bir şekilde üstüne düşmediğimiz insanlardan bizleri kurtarmalarını bekliyoruz, Türk Futbol Tarihinin son 20 yılına damgasını vuran bir isimden bu itirafı duymak gerçekten acı verici.

8) "Sakatlıkların çok olması, ve gençlerimizin antreman programlarını, beslenmelerini sürekli izlememiz gerek". Peki bunu kimin yapması gerekir? Alt yapı eğitmenlerinin.. Burada ise sorumluluk birinci derecede kulüp yöneticilerinindir, A takımlarına milyon dolarlık hocaları getiren basiretsiz kulüp yöneticilerinin alt yapıyla ilgilenenlere maddi açıdan rahatlık sağlayamamaları, kulüplerin en büyük hatalarından birisidir.


Gelelim başlığımıza, Ne Yapmalı? Benim nacizane görüşüm, ülkeye yeni bir altın jenerasyon verebilecek bir ortaklıkla A Milli Takımımızın başarılı olabileceği yönündedir, bunun için bir Piontek-Fatih Terim ortaklığı gibi bir ortaklığı önermekteyim, bu ortaklığın yerli ayağına ise, şu andaki 21-23 yaş aralığını U17'de yarı final oynatan Abdullah Avcı'nın gelmesini de istemekte ve beklemekteyim. İnanılmalıdır ki, böyle bir ortaklık bize yepyeni bir jenerasyonun kapısını açacaktır..


10 Kasım 2009

Önce Hijyen



Arkadaki güneş gözlüklü kişiye dikkat.. Evet yanlış görmediniz dişlerini fırçalıyor. Evet orası Stamford Bridge.

09 Kasım 2009

Hayırdır?


Soldan sağa Theo Walcott, Cesc Fabregas, Andrey Arshavin ve Bacary Sagna. Fotoğrafı ilk görünce başlıktaki tepkiyi verdim. Bu renk cümbüşlü milyon dolarlık adamları maymun etme durumunun sebebini buldum sonunda. Great Ormand Street Hospital (İngiltere'de bir çocuk hastanesi) adına çocuklar için bir video hazırlanıyormuş, ay sonuna doğru oynanacak Chelsea maçının devre arasında yayınlanmak üzere. İşin içine hayırseverlik girince doğal olarak milyon dolarlık isimlerde itiraz etmemişler bu duruma ve ortaya bu fotoğraf çıkmış. Ayrıntılı bilgi ve bağış yapabilmek için birde siteleri bulunmakta. İlk gördüğümde "hayırdır" demiştim. Cidden hayır işi çıktı iyi mi...

Hami Trabzon'da


Trabzonspor'un unutulmaz ismi Hami Mandıralı 14 Kasım'da Avni Aker Stadı'na ilk kez teknik direktör ünvanıyla çıkacak. Ümit Milli Takım'ın başında bulunan Hami, Milli Takımımızın İsviçre ile oynayacağı mücadelede yıllar sonra Avni Aker'de yer alacak fakat tek bir farkla bu kez kenarda olacak. Trabzonlu futbolseverler herşeyden önce Milli Takımımızı daha sonra ise Hami'yi yalnız bırakmayacaklardır o gece.

Azim ve Hırs !



06 Kasım 2009

Hafta Sonu Futbol Ekranı



7 Kasım Cumartesi

13:30 Samsunspor-Gaziantep Büyükşehir Belediyespor / D Spor
14:45 Swansea-Cardiff / Futbol Smart
16:30 Almanya 1. Futbol Ligi Bundesliga Karşılaşması / TRT 3
17:00 Manchester City-Burnley / Spormax
19:30 Wolverhampton-Arsenal / Spormax
20:00 Trabzonspor-Beşiktaş / Lig TV
20:00 PSG-Nice / Kanal A
21:00 Barcelona-Real Mallorca / NTV
21:45 Atalanta-Juventus / NTV Spor
22:00 Sochaux-Lens / Kanal A
22:30 Atletico PR-Goias / Spormax
23:00 Atlético Madrid-Real Madrid / NTV

8 Kasım Pazar

13:00 CSKA Moskova-Rubin Kazan / Spormax
13:30 Giresunspor-Altay / D Spor
14:45 Falkirk-Celtic / Euro Futbol
15:30 AZ Alkmaar-Feyenoord / Futbol Smart
16:00 Sivasspor-Kayserispor / Lig TV
16:00 Lazio-Milan / NTV Spor
16:30 Hannover 96-Hamburg / TRT 3
17:30 Twente-Ajax / Futbol Smart
18:00 Toulouse-Rennes / Kanal A
18:00 Chelsea-Manchester United / Spormax & Lider TV
18:30 Almanya 1. Futbol Ligi Bundesliga Karşılaşması / TRT 3
20:00 Fluminense-Palmeiras / Spormax
20:00 Lille-Bordeaux / Kanal A
20:00 Diyarbakırspor-Galatasaray / Lig TV
21:45 Inter-Roma / NTV Spor
22:00 Lyon-Marseille / Kanal A
22:00 Sevilla-Villareal / NTV

9 Kasım Pazartesi
20:00 Karşıyaka-Bucaspor / D Spor
22:00 Liverpool-Birmingham / Spormax

*

05 Kasım 2009

Yok Böyle Bir Şirinlik

Domuz Gribi Maskesi Modası


Sağda solda gördüğüm maskeli insanları yadırgamıyorum artık. İnsanlar bu domuz gribi işini ciddiye almış durumdalar yapılan uyarılara da kulak asıyorlar. Domuz gribinden korunmak için kullanılan maskeler tribünlere de girmiş durumda. Maske imalatı sektörünü hemen uyandırayım basın takımın amblemini maskeye sürün piyasaya takıma özel ambalajlarda. Peynir ekmek gibi satın sonra. Tüm tribünde takımın maskesi görselliğe gel ayrıca.

04 Kasım 2009

Beşiktaş'ın Sonu


Tribünler kim gelse çatıyor Demirören'den giriyor Denizli'den çıkıyor. Demirören herşeyi göze alıp taraftara el kol yapıyor. Takım bişey oynamıyor oynamaya da niyeti varmış gibi durmuyor. Sular durulmuyor durulacak gibi de durmuyor. Beşiktaş'ın sonu hiç hayırlı gözükmüyor bu sezon.

02 Kasım 2009

Ercan Saatçi, Samimiyet ve Yusuf


Bazı internet sitelerinde yer alan görüntülerde; Hürriyet Gazetesi spor yayın koordinatörlüğü görevini sürdüren Ercan Saatçi ile Fenerbahçe Spor Kulübünün televizyonun da program yapan Metin Özülkü arasında geçen ve Kulübümüz hakkında açık küfür kelimelerinin kullanıldığı bir diyalog geçmektedir.

Söz konusu şahıs bugünkü Hürriyet Gazetesi’nde konu ile ilişkin bir açıklama yapmış ve bir yandan küfrü savunarak diğer yandan ise göstermelik ‘’özür’’ dilemiştir.

Spor ahlakı ile ilişkisi oldukça zayıf olduğu bir kez daha anlaşılan bu şahıslar, bu diyalogla kendi seviyelerini ortaya koymuşlardır.

Sporculuğun ve spor ruhunu taşıyanların en önemli özellikleri rakibe saygı ve nezaket kurallarını özümsemiş olmalarıdır.

Türkiye’deki spor kültürünün neden çağdaş bir düzeye ulaşamadığının bir kanıtı da, söz konusu şahısların gerçek kimliklerini gizlemek suretiyle hem televizyonlarda program yapabiliyor olmaları, hem de içlerinden birinin Türkiye’nin önemli gazetelerinden birinin yöneticisi olup köşe yazıyor olmasıdır.

Bu kimselerin gerçek kimlikleri ortaya çıktığında bu tür görevleri ifaya devam etmeleri, bu kimseleri istihdam edenleri de kötü ve çirkinden yana taraf haline getirecektir. Bir başka deyişle bu kimseler gerçek yüzleri ortaya çıktığında şu an işgal ettikleri mevkileri terk etmek zorundadırlar.

Nezaket ve saygı herkesin uymakla yükümlü olduğu toplumsal kurallar olmakla beraber sorumluluk makamlarında bulunan kimselerin daha özenli davranmak yükümlülükleri bulunmaktadır. Bir sorumluluk makamını işgal eden herhangi bir kimse, kendisi bakımından taraftarlara gösterilen ve aslında olmaması gereken hoşgörüyü bekleyemez.

Öte yandan bahse konu olayların cereyan ettiği televizyonun sahibi olan Fenerbahçe Spor Kulübünün kendi internet sitesinde yapmış olduğu açıklama meseleyi saptırmaya yöneliktir. Kendi televizyonlarında meydana gelmiş ve Türk Sporu bakımından esefle karşılanması ve kınanması gereken bir olayı yok saymış olmalarını ve konuya ilişkin herhangi bir beyanda bulunmamalarını kabul etmek mümkün değildir.

Sporun gelişmesi ve küfürün engellenmesi için mücadele ettiğini beyan eden herkesin açıkca kınaması gereken, bu küfürlü hakeretin kime yapıldığının hiçbir önemi yoktur. Önemli olan sporun gelişmesine ve küfürün önlenmesine hizmet amacı ile hareket etmek ve sorumluluları cezalandırmaktır.

Türkiye Spor Kamuoyu nezdinde çoktan mahkum edildiğine inandığımız sorumluların açıkca bütün spor çevreleri tarafından kınanması bir zorunluluk olup stadlarda küfrü engellemek isteyen, ülke sporuna katkı yapmak arzusunda bulunan herkes bakımından bir ödevdir.

Türk Spor Kamuoyu önemli ve tarihi bir sınavdan geçmektedir. Ya bir bütün halinde olayları hiç saptırmadan gizlemeden meseleyi tam olduğu gibi görerek ve göstererek küfrün her türlüsünü kim tarafından kime yapıldığına bakmaksızın kınayacak, ya da bu tavrı ortaya koymayarak küfre cevaz veren bir tutum sergileyecek ve tarih önünde hesap vermek durumunda kalacaktır.

“Galatasaray Türkiye’dir” söyleminin sahibi Galatasaray Spor Kulübü Derneği olarak başta Futbol Federasyonu olmak üzere Türk Spor Kamuoyunu küfre karşı bu ortak tavra katılmaya davet ediyoruz.

Bütün bunların yanında sorumluların teşhirini sağlamak maksadı ile gerekli hukuki süreçleri başlatmak için girişimleri yaptığımızı ve sorumluların Türk Spor Kamuoyu dışında ayrıca bağımsız Türk adaleti önünde de hesap vereceklerini Kamuoyuna duyururuz.

Galatasaray Spor Kulübü


Ercan Saatçi Son Kale programında canlı yayında Kanaltürk'te samimiyetle özür diliyor tekrar tekrar Galatasaray taraftarından.. Galatasaray'ın konuyla ilgili cevabı yukarıda gayet açık bir şekilde duruyor. Programdan ufak bir kesit;

Reha Muhtar: Sen Galatasaray taraftarı olsan Ercan böyle bir durumda Hürriyet Spor Müdürü biri olsa sen ona güvenir misin?

Ercan Saatçi: Eeeee.. Bunun için zaman lazım...

Galatasaray Analizi

Geçen sezonun son haftasında Guiza'nın son dakikalarda Trabzon'a attığı gol sonrasında 5.sıraya inen Galatasaray sezonu beklenenden 15 gün daha erken açmak zorunda kaldı. Bu durum ise zaten Bülent Korkmaz ile devam etmesi beklenmeyen yönetim için -aslında- bir açmaz demekti, fakat yönetimden gelen Rijkaard ve Neeskens hamlesi ile -kabul edelim- bu açmaz, bizlerde ufak çaplı bir şok yaşatmıştı.

Rijkaard yaptığı ilk basın toplantısında takımı nasıl oynatacağına dair sinyallerini vermişti zaten, bu da sezonu zaten Rijkaard şokuyla açan basın için bayağı bir malzeme yaratmıştı. Yazıların klasik döngüsü "Galatasaray'dan Barca olur mu?" üzerindeydi. Günler geçerken Galatasaray ilk yabancı transferini O.Lyon'dan Keita'yı alarak yapmıştı, Football Manager oynayanlar için kağıt üstünde değerli bir transferdi Keita (ki sonradan da kıymeti anlaşılacaktı), oynatılması beklenen 4-3-3'ün öndeki sağ açığı için ideal bir isimdi. Servet Çetin'in Marsilya'ya gitme ihtimaline karşın Beşiktaş'tan sözleşmesi biten Gökhan Zan bedelsiz alındı, bu transfer çok tartışıldı, zira Servet'in parasıyla yabancı stoper alıp, yanına Gökhan Zan'ı yerleştirmeyi düşünen yönetim, Servet'in Marsilya'ya transferinin gerçekleşememesiyle -çok da belli etmeseler de- planlarını değiştirmek zorunda kalmıştı. Ayrıca yerli olarak Bursaspor'dan sözleşmesi biten Mustafa Sarp alındı. Tıpkı Gökhan Zan transferinde olduğu gibi, aslen ilk 18 oyuncusu olarak alınan M.Sarp, sezon başını sakat ve formsuz geçiren Mehmet Topal'dan formayı aldı. Kaleye gelen Leo Franco zaten Adnan Sezgin'in bir önceki sezon arasında bitirdiği bir transferdi. Man. City'den alınan Elano ise sezon öncesi görünen en şatafatlı transferdi. Böylece kağıt üstünde hücumu seven bir takım görüntüsü ortaya çıkmış oldu. Bu arada UEFA'nın Avrupa Lig'i maçları öncesi -bence saçma olan - statüsü gereği önce Kazak ekibi Tobol ile, daha sonra da İsrail ekibi Netanya ve en nihayetinde Belarus ekibi Levadia Talinn ile oynanan maçlar sonucunda Avrupa Ligi'ne geçiş yaptı Galatasaray.

Hazırlık maçı seviyesindeki bu eleme maçları sırasında Rijkaard takımını sürekli bahsedilen 4-3-3 sistemine göre oynatmaya çalışıyordu. Bu maç serisindeki en son seri olan Talinn maçlarının ilkinde Rijkaard, Leo Franco, Sabri-Servet-Gökhan Zan- H.Balta, Ayhan-M.Sarp-Arda, Aydın-Keita-Baros 11 ini sahaya sürmüştü. Turkcell Süper Lig'deki çoğu maçta da Aydın yerine Kewell oynadı. Yani aslında Rijkaard kendi 11'ini Talinn maçında kurmuştu.

Şimdi gelelim sisteme.. Kağıt üzerinde bakıldığında milli takımın defans dörtlüsü, hadi Sabri-G.Gönül değişikliğini düşünürsek, geriye kalan 3 oyuncu milli takımın defans dörtlüsünün 3'ünü oluşturmaktalar. Milli takımın herhangi bir sisteme tabii olmadan oynadığını göz önüne almadığımızda bu dörtlünün aslında çok verimli oynayabileceklerini düşünmekteydi herkes. Fakat unutulan konu, Rijkaard'ın sisteminde bilindiği üzere, defans oyuncularının topla oynamaya yatkın olmaları beklenmekte, fakat stoperlerden ne Servet, ne de Gökhan Zan bu tip topla oynamayı becerebilen oyuncular değiller. Aslında burada Servet'in gidememesi, o parayla da yabancı bir stoper -ki topla oynayabilen birini alabileceklerini farz edersek- alınamaması bu bölge için bir soru işaretini akıllarımıza yerleştirdi. (Son maçlarda da görüldü ki defans kurgusuna yapılan pres Galatasaray defansını tümüyle dağıtabiliyor). Çoğu Galatasaray taraftarının da beklemediği üzere Sabri sezona çok ama çok iyi başladı, bir kaç maç hariç bu üst düzey performansını da göstermesini bildi (Keita'nın da bu konudaki katkısını unutmamak gerek). Hakan Balta'da aslında Euro 2008 sonrası görülen düşüş, eğimi az da olsa devam etmekte. Ayrıca Volkan Yaman'ın da iyi bir yedek olamadığını gören yönetim Caner Erkin'i CSKA'dan kiralamakla bence iyi bir iş yaptı, zira Caner kumaşı iyi ve rotasyona da rahatlıkla girebilecek bir oyuncu.

Orta sahaya geldiğimizde, asıl fırtına burada kopmakta. Yazının başında da bahsettiğim gibi, Mustafa Sarp'ın tabiri caizse, piyangodan çıkması, buradaki denklemleri alt üst etti. Aslında sağlıklı bir Linderoth'un olduğu bir takımda orta saha üçlüsünün Linderoth-Mehmet Topal-Arda (Elano)'dan oluşması beklenirken, Mehmet Topal'ın formsuzluğu ve kronik Linderoth sakatlıkları da işin işine girince, Rijkaard sistemde -zorunlu da olsa- bir değişiklik yaptı. Bu değişiklik aslında ilk 18 oyuncusu olarak görülen Mustafa Sarp ve Ayhan'ın sezon başı üst düzey performanslarından ötürü Linderoth ve Mehmet Topal'ın yerlerini almalarıydı. Önlerinde diri bir Arda ile M.Sarp-Ayhan-Arda üçlüsü ligin ilk haftalarında gayet de güzel iş yaptılar. Fakat Ayhan'ın sakatlığı çarkların bozulmasına sebep oldu, Ayhan'ın yerine çoğu maçta oynayan Elano-Mehmet Topal, beklenen direnci sahaya bir türlü yansıtamadı. Bu da Galatasaray orta sahasının rakip orta sahalara daha kolay teslim olmalarına sebep oldu, bu skora pek yansımasa da oyun olarak taraftarın tatmin düzeyini düşmeye başlamıştı. Ayhan'ın tekrar formayı alması bu direncin istenilen düzeye çıkmasını sağlayamadı, zira bu sırada da Adnan Polat'ın "Takımı onun üzerine kuracağım" dediği kaptanın formsuzluğu baş gösterdi.

Arda, sezona çok iyi başlamasına rağmen performansında Trabzon maçından sonra gözle görülür bir düşme görüldü. Bunun sebebi birden çok olabilir, fakat benim aklıma ilk gelen Arda'yı rahatlatması beklenen Elano'nun bir türlü istenilen düzeye ulaşamaması, bundan dolayı da Rijkaard'ın zorunlu olarak Arda'yı oyunda tutmasıdır. Arda hem sezona erken başladı, hem de yüksek performansını sezon başında gösterince, zaten çok da yeterli olmayan fizik gücü SOS vermeye başladı. Buradan Elano ile devam edelim, Kayserispor maçında attığı mükemmel golle taraftarı ayağa kaldıran Elano, sezon başındaki fizik yüklemeyi kaçırdığından dolayı oyuna beklenen ağırlığını bir türlü koyamadı. Aslında taraftarın önündeki Lincoln örneğinden dolayı Elano'ya gösterilmesi gereken sabır, beklenenden daha az olabilir/olmaya başladı, fakat benim görüşüm biraz daha beklenilmesi yönündedir.

Gelelim sezonun belki de en formda olan hattına, hücum hattı. Keita tartışmasız bu senenin en iyi yabancı transferi olma yolunda adım adım ilerliyor. Belki attığı gollerle Aziza Makakula da biraz öne çıktı, fakat Keita özellikle ASY'deki maçlarda Galatasaray'ın ilk 20-30 dakikadaki öldürücü baskısının ana etmeni olduğundan en iyi yabancı transferi konusunda daha önde diyebilirim. Sabri ile inanılmaz bir uyumu var ve çoğu zaman arka direğe kestiği ortalarla Kewell'i gol pozisyonlarına çok rahat sokabiliyor. Bir önemli özelliği de özellikle Nonda'nın bu seneki artan performansındaki bir numaralı etken olmasıdır. Zira bu ikili çok iyi anlaşıyor, bu da özellikle Baros'un olmadığı 2 aylık sürede beni ve diğer Galatasaray taraftarlarını rahatlatan bir durum. Bu sene performansı artan bir diğer isim de Kewell. Kewell oyun zekası tarafından Alex'le beraber Türkiye Ligi'nde tartışmasız en iyi iki oyuncudan bir tanesidir. Bu yüksek oyun zekası ile tekniği birleştiğinde savunmaları ve kalecileri çoğu zaman çaresiz bırakabiliyor, ayrıca bir not; bu sene sözleşmesi biten Kewell'in sözleşmesinin uzatılması ve en azından Emre Aşık'ın yerine 3.kaptan olması kanaatindeyim, zira Hagi'den sonra camia tarafından bu denli sahiplenilen bir yabancı oyuncu daha görmedim. Ve takımın en ucundaki isim Baros. Geçen senenin gol kralı aslında beklendiği gibi başladı, Fenerbahçe maçına kadar da iyi de oynuyordu, ta ki 2 ay sakatlanana kadar. İşte bundan sonra Galatasaray'ın ligde ve Avrupa'da göstereceği performansın asıl etmeni belirliyor; rakip stoperleri sürekli yıpratan Baros'un yerine Nonda-Kewell-Elano üçlüsünden oynayacak oyuncu bu görevi ne kadar iyi yapabilir? Bir ikinci durum da Baros sakatlığı atlattıktan sonra formuna ne zaman kavuşabilir? Galatasaray'ın bu seneki kaderini bu bahsettiğim 2 sorunun cevabı belirleyecek..

Peki Galatasaray ne yapar? Avrupa'da işler tıkırında gibi. Deplasmandaki Pana galibiyeti zaten işi %90 oranında bitirmişti Galatasaray için, bu kadronun da zaten bu gruplarda takılması futbol açısından bir mucize olurdu. Önemli olan sonrasında ne olacağı? Galatasaray Avrupa'da ekolü olan ülkelerin takımlarıyla, yani İngiltere, İtalya,Hollanda, İspanya gibi ülkelerin takımlarıyla daha maç yapmadı, daha kontrollü oynayan ve kadro yapısı Galatasaray'a yakın takımlar işimizi zorlaştırabilir. Bundan sonrası da zaten kurada gelebilecek takımlara ve bizim form durumumuza bağlı bir olay. Ligde durum aslında daha belirgin bir hal aldı, Beşiktaş'ın da üst üste kazanmasıyla Fenerbahçe ve Galatasaray zirvede kendilerini yalnız hissetmeyecekler. Galatasaray derbileri bitirdi, fakat Bursa ile oynanacak maçı var, Fenerbahçe ise kağıt üstünde zor deplasmanları geçti, fakat sadece Galatasaray derbisini oynadı, aslında Galatasaray'ın Anadolu takımlarıyla yapacağı maçlar zirvenin gidişatını belirleyecek. Çünkü Fenerbahçe'nin bu kadro yapısıyla bu tip tansiyonu yüksek derbileri daha rahat oynayabileceğini düşünüyorum..

Son bir soru, ara transfer döneminde ne yapmalı? Maçlarda da görüldüğü üzere yabancı bir stoper almak artık farz oldu. İspanya veya İtalya takımlarından alınabilecek bir stoper hem Leo'nun işini kolaylaştıracak hem de bizim o topu oyuna sokmadaki eksikliğimizi bir nebze olsun giderecektir. Orta saha için Linderoth ve Mehmet Topal'ın durumu belirleyici olacaktır, eğer ikisi de sakatlanmazlarsa buraya bir transferin mantıklı olmayacağını düşünüyorum.. Forvet hattı için denilecek pek bir şey yok, iyi oynuyorlar,belki Baros'un form tutma durumuna göre bir forvet oyuncusu alınabilir, fakat Galatasaray'a uygun, rotasyonu sorun etmeyecek ve maliyeti düşük bir yerli oyuncu pek fazla bulunmamakta, belki Hasan Kabze düşünülebilir.




Geçelim Bunları



Paf takımıyla sahaya çıkacaklarını iddia edenleri de gördü bu gözler, Türkiye Kupası'nı bundan sonra gençlere şans tanıyacakları bir organizasyon olarak görecekelerini iddia edenleri de duydu bu kulaklar daha önce. Diyarbakırspor haftaya sahaya çıkmama kararı alacağını açıklamış. Geçelim bunları. Diyarbakır hafta sonu tam kadro sahada olacaktır.

01 Kasım 2009

Roman Abramoviç'le Öğle Yemeği



Roman Abramoviç arkadaşlarıyla öğle yemeğine gitmiş New York'ta. Nello Restaurant'ta gelen hesap 47 bin 221.09 dolar yani bizim buraların hesabına vurursak 70 bin TL. 70 bin TL) hesap ödedi. Yemekte içilen iki şişe Petrus şarabına 10 bin dolar, içilen 3 şişe Romanee Conti’ye 15 bin dolar, 2 şişe Cristal Rose şampanyası için ise 10 bin dolar ödenmiş. Bunun üzerine akşama bişey yemişler mi bilemiyorum fakat öğle yemeğine 70 bin TL ödese bir ay yemek yemeyecek çok adam tanıyorum.