02 Şubat 2010

Yersen



Digiturk Süper Lig yayın ihalesini alabilmek için 321 milyon doları gözden çıkarınca garip olaylarda ortaya çıkmaya başladı. İlk olarak 2 köşe yazarımızın bahsettiği yazılardan başlayalım. Cem Dizdar ve Kanat Atkaya birer gün arayla ikisi de hemen hemen aynı şeylerden bahsetmişler ki zaten birbiri ardına gelişiyor olaylar.

Digitürk'ten 24 liralık indirimi nasıl aldım?

Hesabını kitabını bilenlerden olmadığım için kredi kartı ekstrelerini inceleme huyum yoktur. Ama aksilik ya son gelene göz atacağım tuttu. Otomatik ödemeye bağladığım harcamalarımdan Digitürk
üyeliğimin karşısında 103.99 TL yazdığını görünce hani derler ya, 'kan beynime sıçradı'.
Yapıştım telefona. Karşımda sesinden anlayabildiğim kadarıyla 20'li yaşların sonlarında bir kadın. Tahmin ediyorum ki, kendi de sesi gibi yumuşak, iyi huylu biri.
Adını söyledi ama şimdi hatırlamıyorum, sordum 'sarı çiçeğe', "Nedir bu para?" diye. Dedi ki, "Cem bey, siz 'süper paket' üyesisiniz. Aralık'ta fiyatlara zam geldiği için sizin 93.80 lira olan üyelik bedeliniz de 103.99 liraya çıktı."
Karadenizliyiz, denizimiz gibi çabuk parlar çabuk söneriz. Parladım... "İnsan zam yapınca bunu haber vermez mi? Bir telefon açmak yok mu müşteriye" dediğimde yumuşak sesli kadın tane tane anlattı; "Cem Bey, zam yapıldığı bilgisi o ay gönderilen faturanızda belirtilmiştir." İkna olmaya niyetim olmadığından ateşim hafiften yükselmeye, tansiyonum çıkmaya başladı.
Kibar fakat kararlı bir dille anlatmaya başladım; "Hanımefendi, zamdan haberi olmayan ve olsa da bunu kabul etmeyecek biri olarak kendimi 2 ay kazıklanmış sayıyorum. Üyeliğimin devamı için zammı geri alın ve aldığınız farkı geri ödeyin. Yoksa yarın izinliyim. Birini gönderip dekoderi de, onu çanağa bağlayan kabloyu da varsa bana ait bir çanak onu da alıp götürün. Bu parayı ödemeyeceğim. Ben her faturanın dibindeki bilgiyi satır satır okumak zorunda mıyım? Otomatik ödediğim için faturaya bakmam bile. Apartman kapısı altından atılan, elime geçip geçmediği bile belli olmayan bir belgeyle gönderilmiş zam haberinin hukuki bir değeri olur mu?" Konuştukça açıldım, açıldıkça konuştum.
Ve... Karşıdan hiç beklemediğim ve beni iyice çıldırtan o öneri geldi. İyi huylu ses, "Cem bey şöyle yapalım. Siz bir yıl boyunca üyeliğinizi taahhüt edin ayda da 93.80 lira ödersiniz." Bunu duyunca alnımın ortasındaki o görünmez tel aniden koptu. "İyi de ben bu indirimden şu konuşmayı yapana kadar neden haberdar değildim. Evet, teklifi kabul edeceğim ama sizi aramasam bundan haberim olmayacaktı."
Haliyle karşı taraf yelkenleri indirdi. Mücadele ederek hak kazanmış birinin huzuruna kavuştum ama işin peşini bırakmaya da niyetli değildim. "Hanımefendi, bir yıl üyelik taahhüdünde bulunuyorum ancak iki ay fazladan ödediğim o yaklaşık 20 lirayı da geri istiyorum. 'Cem Dizdar'a bu ay gidecek faturadan o 20 lira düşülecek' diye oraya not alın lütfen!"
Huzurlu ses, "Efendim biz onu yapamıyoruz" karşılığını verince "O zaman telefonumu verin hukuk bürosundan bir arkadaş beni arasın" diyerek karşılıklı iyi dileklerle telefonları kapattık.
Yaptığım ikinci konuşma, hiç çaktırmadan bir 'toplumsal kazıklanma' vakalarından birini de ortaya çıkardı.
Arayan ses tıpkı ilki gibi 'iyi huylu'ydu. Ancak bu erkekti ve efendi bir insanın tonu vardı sesinde. Onun da maalesef adını unuttum. Aramızda üç aşağı beş yukarı şuna benzer bir konuşma geçti...
- İyi günler Cem Bey, ben Digitürk finans bölümünden ......... Nasıl yardımcı olabilirim?
- Daha önce konuştuğumuz arkadaşa taleplerimi iletmiştim. Sanırım konuşmalarım orada kayıtlıdır. Bir daha uzun uzadıya tekrarlamayayım. Oradan dinler, sıkıntımı öğrenirsiniz...
- Anlıyorum efendim ama...
(Bunun üzerine kısa bir özet yaptım)
- Şimdi mesele şu. Evet, bir yıllık üyelik garantisi veriyorum. Ayda 93.80 lira ödeyeceğim ama o arada ödediğim 20 lirayı gelecek faturadan düşeceksiniz...
Şimdi sıkı durun...
Ya azimli ve kararlı duruşum için bana bir kıyak yapıldı, ya ses tonumun ikna ediciliği karşı tarafta şahsıma karşı bir hüsnüniyete neden oldu ya da zaten var olan ve "Alın kardeşim dekoderinizi çıkıyorum Digitürk'ten. Maçları da gidip kahvede/meyhanede izlerim artık" diye aba altından sopa gösteren herkese yapılan yapıldı.
- Cem Bey, şöyle yapalım. Siz bir yıllık taahhütte bulunun ben de sizi 79.90 liralık pakete sokayım. Böylece fazladan ödediğiniz parayı da size geri ödemiş olalım.
- Tamam kabul ediyorum ama şimdi size sorarım, bu adil bir ticaret mi? Kredi kartı ekstresine bakmayıp sizi aramasam her ay 24 lira kadar fazla ödeyeceğim. Bu da yılda nereden baksanız 290 liraya yakın para eder.
- Evet efendim.
- Peki benim durumumdaki insan sayısı 200 bin kişi olsa... Bu da toplamda 200 bin çarpı 290 lira değil midir?
- ???????
Durumum gösteriyor ki, Digitürk yöneticileri sanki futbol yayın ihalesi girmeden önce 'ince bir hesap yapmış' gibiler. Benim gibi 'geç uyanan'ların sayısı ne kadar kabarıksa, ki kime sorduysam hiçbiri kaç para ödediğini bilmiyor, ‘havadan’ gelen para da aynı oranda artacaktır... Eeee, Allah bereket versin.

Cem Dizdar
30.01.2010- Milliyet



Bugün size biraz para kazandırabilirim

BUGÜN pazar. Bankalar, piyasalar, nöbetçiler dahil döviz büroları bile kapalı fakat ben size biraz para kazandırabilirim.

Aslında parayı kazandıran kişi dostum Cem Dizdar sayılır; beni uyandıran da o oldu derin gaflet uykusundan.

Malum, Turkcell Süperlig'in yayın hakları için düzenlenen ihaleyi çullu çulsuz hepimiz heyecanla seyrettik.

Olaylar gelişirken önce “Bu artışlar bize fatura, otomatik ödeme, ek hesabın eksiye evrilmesi şeklinde dönecek” paniği yaşadıysam da bir süre sonra iki tek atmış Türk özgüveniyle “Nasıl olsa biz ödeyeceğiz, namımız yürüsün, arttır Ufuk Bey!” noktasına geldim.

İhale bitti, yeni fatura için yeni sezonu bekliyoruz.

Meğer yeni fatura gelmiş bile.

Otomatik ödemede takip etmeyebiliyor insan, Cem'in gözüne takılacağı tutmuş.

Bana “Sen de ara, düşüyor fatura” talimatını o verdi. Aradım ve “Arkadaşım söyledi, faturaya bakmak istiyorum” gibi tuhaf bir cümle kurdum.

Karşımdaki yetkili 1 yıl taahhüt etmem durumunda faturamın ayda 10 lira civarında düşeceği bilgisini verdi.

“Bu kadar mı” diye sordum, bu kadarmış.

Digiturk'e bir gıcığım yok, aldığım hizmete 10 üzerinden 7 veririm, 8'i zorlarım.

Faturalarda bu durumu belirten bir not da bulunuyormuş.

Fakat faturaya baksam bile asla küçük harfli bölümleri okumuyorum, sıkılıyorum.

Zaten büyük ihtimal sıkılıp okumayalım diye o kadar küçük yazılıyor.

Neyse...

Yani demem o ki; Sayın Karamehmet sakin bir insansınız, bu yazıyı okuyup, yumruğunuzu ufuk çizgisine doğru sallayarak “Kanaaaat! Bitttin seeeeen! Pazar pazar bana para kaybettirdin, pis örgütçü abone!” diyeceğinizi sanmıyorum.

Gazetecinin görevi de vatandaşı uyandırmak.

Neticede sevgili okur... Bir telefon açıp, yıllık hesap yaparsak 120 TL kazanmış oldum.

“Züğürt tesellisi” mi dersiniz, telefona koşup Digiturk santralinde yığılma mı yaparsınız, orası size kalmış.

Bu devirde günde 120 TL kazandıran başka köşe yazarı da bulunmaz, ona göre...

Haydi kârlı pazarlar.

Kanat Atkaya
31.10.2010-Hürriyet


Durum böyle arayıp bir sene
taahhütte bulunursanız indirimli fiyatlar alabiliyorsunuz. Peki bu fiyatlar kime göre indirim neye göre indirim. Cem Dizdar 24 liralık indirim yaptırdığını söylüyor, kazandığı para senelik 288 TL. Kanat Atkaya 10 liralık indirim yaptırabilmiş söylediğine göre senelik kazanacağı para 120 TL. Arayınca alınacak indirim duruma göre değişiyor mu? Belli bir tarifesi yok mu bu işin.. Yersen mi yapıyorlar yoksa müşteriye. Eşit şekilde, aynı şartlarda verilecek hizmetten çok 321 milyon doları toparlama telaşı mı var ortada? Cem Dizdar'ında söylediği gibi bu işten haberi olmadan tıkır tıkır fatura ne gelirse ödeyen sayısı hiçte azımsanmayacak kadar fazladır.

Hiç yorum yok: