03 Mart 2010

Türkiye:2 - Honduras: 0



Maçı canlı olarak Dolmabahçe'de izleme fırsatı buldum. Özel maç, hafta içi ve rakip Honduras olmasına karşın kayda değer bir kalabalık vardı İnönü'de. Nedeni ise bilet fiyatlarının 5 ile 20 TL arasında olması. Fakat bu kalabalık içinde bir kaç grup vardı, maç öncesi ve maç esnasında dikkatimi çeken. Buraya Beşiktaş maçına gelir gibi gelmiş ( Kafa yapısı olarak ) ve tribün işinden gram anlamayan bir grup. Bu gruba ilişkin fikirlerimi yazının sonunda belirteceğim.

Volkan, Sabri, Emre Güngör, Servet, Caner, Hamit, Emre, Aurelio, Arda, Volkan Şen, Mevlüt 11'iyle sahaya çıktı milli takım. İlk bakışta Mevlüt haricinde bir soru işareti yok kadro olarak.
Emre Güngör ismine sürpriz bakanlar ise yine yanıldı. Ankaragücü'nden Galatasaray'a geldiği günden beri ben kendisi hakkında hep olumlu şeyler düşündüm. Gerçekten oynadığı mevki bazında Türkiye'nin en iyilerinden. Sakatlıklar onun kendi performansını yakalamasını çok etkiledi bu bir gerçek. Potansiyeli olan ve uzun yıllar Galatasaray'a ve milli takıma hizmet verecek bir oyuncu öncelikle. Bu maçta da gerçekten iyi bir oyun sergiledi. Tabi savunma dörtlüsü takım arkadaşı olunca işler biraz daha kolay oldu hepsi için.
Sahaya kaptan olarak çıkan Emre Belözoğlu ligdeki formunun gerisinde kalmadı bu maçta. İki yönlü bir oyuncu olduğu için savunmada kazanılan topları hücum hattına kazandırdı. Güzel bir oyundu kendisi için. Emre gibi Arda ve Hamit de isimlerinin hakkını verdiler bu maçta. Volkan Şen ise 4-3-3 oyun sisteminin sağında bana göre en yakışan oyunculardan birisiydi. Kendisi çok yetenekli ve süratli bir futbolcu. Biraz zaman tanınırsa milli takımın değişmez oyuncularından biri olabilir.
Milli takım genel olarak topa sahipti, güzel pas yaptılar, geriye dönmekte zorlanmadılar ve kazandılar. Honduras'ın Dünya Kupası'ndan önce bir kaç Avrupa takımıyla daha oynamaya ihtiyacı var gibi görünüyor. Hızlı bir takım olmasına karşın bugünkü performansları iyi değildi. Teknik olarak da Orta Amerika takımı olduğunu söylemek çok zor. Örneğin Meksika'nın yaptığı gibi adam eksiltip, araya toplar atan bir takım değiller.

Maçın son yarım saati gerçekten çok sıkıcıydı. Top iki tarafta geldi gitti sürekli, top kayıpları arttı. Bu sıkıcılıktan olsa gerek (?) tribünler de garipleşti.
Bir milli maçta sarı-kırmızı-siyah-beyaz-lacivert-yeşil ayrımı yapılmadan orada yan yana maç seyredilir ve takıma destek olunur diye biliriz hepimiz. Ama maçta kendini bilmeyen bir topluluk vardı. Fenerbahçe, Galatasaray forması giymiş insanlara küfredip üzerindeki formaları çıkarmalarını istediler. Hatta numaralı tribünde ailecek maç izleyen insanlara bile yapıldı bu ayıp.

Tabi Kırmızı-Beyaz tezahüratında araya siyah sıkıştırmayı ihmal etmediler. Son 30 dakikada ise artık tribünler tamamen Beşiktaş tezahüratlarıyla yankılandı. Oraya milli maç için gitmedikleri belliydi.

Maçın en güzel yanı ise yeni Ay-Yıldızlı formalarımızdı. Sonunda biz de klasikleşen formamıza geri döndük. Nike harika bir tasarım yapmış ve gerçekten özel bir forma olmuş bence. Dünya Kupası'nı izlerken Ay Yıldızlılar'ı göremeyecek olmamız çok üzücü...

Hiç yorum yok: