07 Nisan 2010

Rijkaard, Teknik Direktör İstikrarı ve Futbol Devrimi


Aslında bu yazıyı 3-4 gün önce yazmak istemiştim ama çeşitli yoğunluklarımdan dolayı fırsat bulamamıştım. Sivas maçından sonra daha da iştahla, şimdi eline koz geçen “Rijkaard gitsin; Terim, Lucescu vs. gelsin”cilere inat yazıyorum. Senelerdir ne söylediklerine, ne de hangi amaca hizmet ettiğine anlam veremediğim, Rijkaard’ı hoca olarak görmeyip kendisinin ondan daha iyi ve bilgili olduğunu iddia edenlere inat…

Her şeye inat arkasındayım Rijkaard’ın. Senelerdir savunduğum gibi, şimdi de aynı şeyi savunuyorum. Teknik direktör istikrarı. Biz bilmiyor muyduk sanki bu günlerin sancılı geçeceğini. Nerede o sene başındaki “Abi bu adam isterse 5 sene şampiyon yapmasın bizi razıyım ” diyenler? İşte biz buradayız. Dünkü Sivas maçı zaten başlamış olan homurtuların üstüne tuz, biber ekti. Dün gerçekten sahada görmek istemediğimiz bir takım vardı. Gerçeklerin biz de farkındayız. Hatta birkaç haftadır böyle bu. Ve sonunda Rijkaard’ı bile kendi ilkelerinden taviz verecek kadar darladık ya ayrıca helal olsun bize. Şimdi sanmayın ki; Rijkaard ilah, her yaptığı doğru, eleştirilemez hâşâ! Yeri geldiğinde, haddimizce onu da yaparız, yapılmalıdır da zaten. Ama bu başka yerin konusu.



Eğer kalıcı, aydınlık bir gelecek istiyorsak, bu adam elimizdeki en büyük fırsat. O geleceğin en önemli parçası. Bunun farkında olmamız lazım. Bu günkü Barcelona’nın temellerine dönersek bunu çok iyi görürüz. Rijkaard gelmeden önce geçen seneki bize benzer bir şekilde ligi 6. sırada bitirmişti Barcelona. Ve ilk sezonunda kıl payı ikinci olabildiler. (4. ile aralarında 2 puan vardı.) İkinci ve üçüncü sezonlarında giderek artan bir puan farkıyla şampiyon oldular. Ve Ş.L.’ni kazandılar. Ve o günlerde oturan anlayışın meyveleri sanırım çok açık bir şekilde ortada şuan. Orada da başlangıç kolay olmamıştı. Hiç bir zaman da olmaz zaten. Günlük başarıdan değil, kalıcı bir devrimden bahsediyoruz. Eğer sizin de istediğiniz oysa tabi.
Hem bu takımla neler gördük biz. 4 sene üst üste şampiyonluk, Uefa kupası ve Süper kupa’nın ardından gelen 6-0 hezimeti, Tromso faciası, 2007-2008 Uefa sezonu. Fakat 2-3 sezondur bir şeyler yapılmaya çalışılıyor. Bu kadro Saidou’lu, İnamoto’lu, Carrusca’lı, Orhan Ak’lı, Cihan’lı günlerden buralara geldi. (Hakaret olarak algılanmasın lütfen. Hepsinin iyi niyetle ellerinden geleni yaptıklarının farkındayım ama kapasiteleri belliydi.) Ha şimdi her şey tamam mı? Hayır, değil. Hala bir ton eksiği var takımın. Ama bir anda olmuyor işte. Kaldı ki bambaşka bir kültüre gelmiş bir adamdan bekliyorsunuz bunları. Yapmayın lütfen. O kan emicilerin eline fırsat vermeyin ve bu adama hep beraber sahip çıkalım. Bu zamana kadar yolladık da ne oldu? Hem de kimleri yollamadık. Geldiğimiz durum ortada. 10 senedir Avrupa’da sefilleri oynuyoruz. Sadece son 2 sezondur küçük bir kıpırdanma var. Hele en son Ş.L.’de ne zaman oynamıştık hatırlamıyorum bile. Varsın bu sene de oynamayalım. Ama gelecek için Rijkaard’ın arkasında duralım. Yöneticiler sözde durmaya alışıktır da inşallah bu sefer uygulamaya da geçer bu dileğimiz.

Bu teknik direktör istikrarı nasıl gerekli bir olaydır Avrupa’ya bir bakalım isterseniz hep beraber. Son 5 yılda Avrupa’nın 3 tepe liginde(İngiltere, İtalya, İspanya) ve Ş.L.’nde kafaya oynayan takımların çoğunda ortak bir şey görürsünüz. İstikrar. Manchester’da Ferguson 24 , Arsenal’da Wenger 14, Liverpol’da Benitez 6, Everton’da Moyes 8, Chelsea’ye gitmeden önce Ancelotti Milan’da 8 yıl aralıksız görev almışlar. Yine Aston Villa’nın yükselişinde 4 yıldır takımın başında olan O’Neill’in katkıları yadsınamaz. Fiorentina’da Prandelli ve Roma’da Ranieri’den önce Spalletti 5 sezon. Yine İnter’de Mancini ve Mourinho. Ben bugüne kadar sık hoca değiştirip de hayrını gören bir takım görmedim. En büyük örneği Real Madrid. Son 5 yılda Avrupa’da çeyrek finalleri bile yok. Ne kadar ilginç değil mi? Peki son iki Ş.L. kupasını ne zaman almışlar sizce? 1999 ve 2001’te Bosque’nin 4 yıllık döneminde. Ne kadar manidar. Ligde zaten her zaman kafaya oynarlar Barca’yla ikisi, ona bakmıyorum bile. Yine 2. Ligden gelen Sevilla’nın çıkışının temelleri 2000-2005 arası Caparros’la atılmıştır. Sonrası zaten sürekli ilk 5’e oynayan ve 2 sene üst üste Uefa’yı alan takım. Ferguson’un ilk yıllarına bakın bir de. 6 sene boyunca şampiyon olamıyorlar. Hatta bırak şampiyonluğu, iki kere 11. bir kere 13. oluyorlar. Sonrası malum. Çorap söküğü. 6’dan sonra gelen 11 yılda 8 şampiyonluk. Vay anasını! Toplamda 23 sezonda 11 şampiyonluk 2 Ş.L. Yine Villareal’in Pellegrini yılları ortada, az önce bahsettiğimiz gibi Barca’nın uzay futbolunun temelleri.





Geçmiş yıllara, başka lig ve takımlara bakarsak bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Bu kadar şey ortadayken, geçmiş yıllardaki getir – kov politikasının çaresizliği ortadayken, elimizde Rijkaard-Neeskens gibi oyunculuk ve hocalık kariyerleri ortada olan 2 adam varken son kez sormak istiyorum. Bunlara sabretmeyelim de Allah aşkına Yılmaz Vural’a, Hikmet Karaman’a mı sabredelim?

Hiç yorum yok: